16 Haziran 2011 Perşembe

Nasıl birine aşık oluyoruz

Sen geliştikçe, kendini geliştirmiş insanları çekersin. Yok geliştirmezsen, herşeyi karşıdakinden beklersen, o seni sevsin, o herşeyi yapsın vs hep aynı tarz insanları çekersin, sadece isimler değişir, hayatında kısır döngü oluşur. Yarım insan yarım insan...ları çeker, tam insan tam insanları çeker...   Evrensel Aşkta 4 evrensel aşama vardır:   1-tanıma fenomeni: Daha ilk tanıştığın zaman dersin ki "Ben seni sanki ta yıllardır, asırlardır, ebediyyen tanıyor gibiyim.." 2-zamansızlık fenomeni: "Seni daha çok yeni tanıyorum ama sanki senden öncesi yok gibi geliyo bana. Senden önce zaman yok gibi. Sanki hep sen varmışsın gibi.. Sanki hayat seninle başladı" duygusu.. 3-Yeniden Birleşme: "Seninle herşey yerli yerine oturdu, herşey tam. Seninle olduğumdan beri artık kendimi bütün hissediyorum." Bir oluyorsun. Daha doğrusu Bir'ken daha büyük BİR oluyorsun. 4-ihtiyaç fenomeni: Hayatımda sen olmazsan hayatın ne anlamı var?" duygusu. Mantığın "hayat devam eder" diyor, ama bir yanın "inşallah aynı anda ölürüz" diyor. Çünkü o kadar dolu dolu, o kadar zengin, o kadar çoğalarak çoğaltarak yaşıyorsun ki.. ondan sonra 3 gün 5 gün fazla yaşasan ne olacak diye düşünüyorsun..   Ama önemli birşey var: İhtiyaçtan dolayı sevmiyorsun, sevdiğin için ihtiyaç duyuyorsun. Bu fark çok önemli.   Aşık olduğumuz insanı nasıl seçeriz? Asıl bu seçimi yapan kim? Bilinçaltımız 1.si reptilyan dediğimiz bölüm: içgüdüler, yeme içme gibi bedensel fonksiyonlaro kontrol eder limbik sistem: ana rahmine düştüğümüz andan itibarenki duygularımız serebral korteks(neo korteks): mantık, akıl yürütme, yartıcı fikirler, plan, program, kararlar.   Aşkta seçimi reptiltan bölümle limbik sistem (eski beyin) yapıyor. Neokorteks ne derse desin;, saçma da bulsa da, onaylamasa da eski beyin seçim yapıyor. Neye göre: Anne-babamızda bizim gördüğümüz olumlu ve olumsuz özelliklere göre. Çünkü o beyin çocuk beyni, içimizdeki çocuğun beyni. Çocuk ne ister? Anne baba tarafından sevilmek ister. Onun besini odur. Anne baba çocuğun bir çok ihtiyacını tatmin etmemiştir; harika anne baba da olsa. Hepimizde incinmeler var. Çocuğun dileği ne? O yaraları iyileştirmek.   Her ilişki ama her ilişki -ne kadar memnun olsak da olmasak da, acı çeksek de, rahatsız da etse- aslında içimizdeki çocuğun yaralarını iyileştirme süreci. Şimdi ben içimdeki çocuk olarak, bilinçaltımda annemle babamın olumlu ve olumsuz özelliklerini görüyorum. Ve ben yine farkında bile olmadan- bilinçsizce aynı ortamı yaratarak -(ki orada eski beyin ebeveynle sevgiliyi karıştırıyor, ikisini aynı insan sanıyor) dolayısıyla anneye babaya benzer insanları hayatına çekiyor. Farkında bile olmadan. Sen belki annene benzeyen bir erkeği de kendine çekebilirsin, illa karşı cins ebeveynin özellikleri olması gerekmiyor. Neden? Bilinçaltında anneni babanı düzelterek, onların en mükemmel şekilde seni sevmesini sağlamak. Dolayısıyla biz anne babadan beklediğimiz şeyi (çocuğun anne babadan beklediği sevgiyi)bu kez partnerden bekliyoruz.   Eğer oturup şimdiye kadarki ilişki sürdürdüğünüz insanların bir listesini yaparsanız, hep benzer özelliklere sahip insanlar olduğunu fark edersiniz.   İlişkilerden örnek: Kadın çocukluğunda alkolik bir babadan dayak yiyerek büyümüştür. Onun kafasında (çocuk olarak) mutlaka baba onu sevmeli, ne olurs olsun. Kendisini sevilmeye layık biri olarak hissetmeye çalışıyor. Ama onun bilinçaltında sevgi=alkolik ve döven biri kaydı var. O yetişkin bir birey olduğunda sevgi istediğinde bilinçaltındaki kaydı neydi: alkolik ve döven biri. Zaten annesini ööyle görerek büyümüş. Bilinçaltında itina ile böyle birini çekiyor. Bu kişi 1000 kişilik bir salona girse, bir tek kişi bu özelliklere sahip osla onu bulur ve ona aşık olur. Sonra "kader" der. "Ne kadar kadersizim ki 3 kocadır boşadım, hepsi alkolik ve döven çıktı" Aslında bilinçaltındaki kayıtlar karşısına kader olarak çıkıyor. İlişkilerde daima biz içimizdeki yaraları iyileştirmek için ordayız. Umudumuz da karşımızdaki kişinin bizim yaralarımızı iyileştirmesi.   Bunu değiştirmek için: Öncelikle bu dünyada hiç bir insan bir ilişkiye "ben karşımdakini mutlu etmek için ilişkiye giriyorum" demez, her insan kendi mutlu oolmakiçin o ilişkiye girer. Ama biz ne yapıyoruz? Sanıyoruz ki "o beni sevsin (anne babamızın bizi sevmesini istediğimiz gibi), hayatını bize adasın, bizi mutlu etmeye.. böyle birşey yok. Ben yarım insansam ne bekliyorum? Karşımdaki gelsin, beni tamamlasın istiyorum. Hani o bütünleşme duygusu var ya. Hani bebekken "anne ve ben biriz" Bu kez "anne ve ben biriz" duygusunu farkında bile olmadan bilinçaltımda "sevgilim ve ben biriz" olarak yaşamak istiyorum. Annenin yerine sevgilimi koyuyorum.   Ne yapmamız gerekir derken: Yapmamız gereken şey: bu yaraları psikolojik sağaltımla tespit edip onlarla yüzleşmek gerek. Hep söylediğimiz bir formül vardır: Yüzleş, kucaklaş özgürleş. Önce sorunla yüzleşeceksin. Önce sen iyileştireceksin. Önce sen daha bütün bir insan haline geleceksin ki, sen bütün bir insan olarak başka bütün bir insanı hayatına çekebilsen. Çekim Yasası işte bu. Benzer frekanstaki insanlar geliyor hayatımıza çünkü.   Aşık olduğumuzda, aslında ilk başlangıçta, bizim kendi içimizde var olan ışığı karşımızdaki kişiye yansıtıyoruz. Aslında aşık olduğumuz kişide gördüğümüz özellikler Bizde var. Ama bunun farkında değiliz. Potansiyel.. henüz açığa çıkmamış.. Ama biz bu özelliklerin onda olduğunu "sanarak" ondan ayrılmak istemiyoruz. -biz aslında kendimizden ayrılmak istemiyoruz yani o farketmediğimiz kendi boyutumuzu keşfetsek bütünleşme yolunda ilerleyeceğiz. Yani o içimizdeki ben'le bütünleşme.. "Sen gidersen ben hiçim" diyoruz..   Sonra ne oluyor? Aşk, ilişki başlar. Bir süre sonra İki taraf birbirinin güvenini kazanır: "Biz bir çiftiz" duygusu. Bu ister sevgili boyutunda olsun, ister evlilik boyutunda. İki taraf da birbirine güveniyor ya, şimdi zamanı gelmiştir: İki taraf da aynı şeyi söyler: "Bak, ben şimdiye kadar iyi kız oldum -iyi oğlan oldum. Hep istediğin gibi davrandım. Şimdi artık ödül bekliyorum. Ödül ne: "Benim bilinçaltımda varolan beklenti hiyerarşilerinin senin tarafından doyuma ulaştırılması." İki taraf da aynı şeyi söylüyor. Ama direk söylemiyor da, iki taraf da diğerinin zihin okumasını istiyor. "Beni bu kadar seviyorsa, söylemeden ne istediğimi bilmeli.."   Sonra bizim kafamızdan geçirdiğimiz beklentilerimize yanıt almadığımızda ne oluyor? İki taraf da bir kenara çekliyor. İlk zamanlarda hep bir arada olmak istemeler, dokunmalar, onu 5 dakika görmek için 500km gitmeler, sürekli telefonla konuşmalar, onu 5 dakika görmeyi ödül hissetmeler vardır.   Ama bu dönemde "iyi kız-iyi oğlan" döneminden sonra beklentiler devreye girdiğinde (anne babadan yeterince alınamayan sevgi-onay ilişkide karşılanamadığında). iki taraf da geri çekilmeye başlıyor Ne oluyor o zaman: Dokunmalar azalıyor, sevişmeler azalıyor, tv izleme oranı artıyor, arkadaşlarla daha sık görüşülüyor, bilgisayarda daha sık zaman geçiriliyor   Ve GÜÇ MÜCADELESİ başlıyor.. Bu dönemde kendindeki-anne babadaki olumsuz özellikler (ama reddedilen-yoksayılan siyah gölge dediğimiz özellikler) partnerde görülmeye başlanıyor. Ve kavgalar çıkarılıyor; aslında "beni sev, beni sev" diyoruz. Tıpkı bebekken ağladığımız zaman annemizin meme vermesi gibi, ağlayarak kavga çıkararak sevgi-besin istiyoruz. Biz çocukluk döneminde onay görmek için, kabul görmek için, sevilmek için, çevreden kabul görmek için bir takım özelliklerimizi bastırıyoruz. Geride kalanları da pek beğenmediğimiz için ne yapıyoruz? Maske geliştiriyoruz, imaj geliştiriyoruz= SAHTE BEN. Bu imaj "bak ben ne kadar değerliyim? Bak ben ne kadar sevilmeye layığım" imajı. Sahte bir imaj. İmaj sahte birşeydir zaten. Ama bu imajın bir de beğenmediğimiz tarafları var, reddettiğimiz o yanları çuvala dolduruyoruz. Ona da "yadsıma" diyoruz. Başkalarında sıkça gördüğümüz ve beğenmediğimiz özellikler, aslında bizde olan ama kabul etmediğimiz özelliklerdir. Eğer ben çoğu insanın kıskanç olduğunu düşünüyorsam, aslında kıskanç olan benim. Ame ne yapıyorum? Ben kendimde kabul etmiyorum, onu çuvala tıkıyorum, bastırıyorum. Bunun gibi özelliklere biz "siyah gölge" diyoruz. Bir de o aşık olduğum kişide gördüğüm olumlu özellikler de benim "beyaz gölgem" Frakında bile olmadığım. Bu kez "o özellikler bende değil, onda var" sandığım için ne yapıyorum? Bu kez kaybetme korkusuna giriyorum. "O giderse ben bir hiçim" Yani o bir yansıtma. Sevgilimizde, aşık olduğumuz kişide tüm olumlu özellikleri görüyoruz.   Bu güne kadar hayatımıza kim girdiyse girsin, iyi-kötü-orta, işe yarar yaramaz,... her bir insanı hayatımıza biz çektik. Çünkü o ilişkiden alacağımız bir ders var. Her dönemde daima kendi frekansımıza uygun insanları hayatımıza çekiyoruz. Bu ilişkinin sonuçlarından hiç memnun olmasak da.   Biz geliştikçe karşımıza gelişkin insanlar çıkar, yok gelişmezsek, "karşıdaki bizi sevsin-mutlu etsin" diye beklersek, hep sorunlu ilişkiler yaşarız, yalnızca isimler değişir.. kısır döngü sürer gider..   Ne zaman ki kendimizle yüzleşir, kucaklaşır ve ebevenlerimizden çocukluğumuzdan özgürleşiriz; o zaman biz TAM oluruz, ve karşımıza da tam insanlar çıkar...   NİL GÜN      

Kendini Seven Sevilir

Her ne kadar ikisi çok benzer gibi görünse de ikisi arasında çok büyük bir fark vardır. Kişinin kendisini sağlıklı bir biçimde sevmesinin çok büyük bir dini değeri vardır. Kendisini sevmeyen kişi asla başka birisini seve...meyecektir. İlk sevgi halkası kalbinde ortaya çıkmalıdır. Şayet o senin için ortaya çıkmamışsa başka kimse için çıkamaz çünkü herkes senden çok daha uzaktadır.

Bu durgun bir göle taş atmak gibidir; ilk halka taşın etrafında oluşur ve sonra uzak kıyılara doğru yayılmaya devam edecektir. İlk sevgi halkası senin etrafında olmalıdır. Kişi kendi bedenini sevmelidir, kişi kendi ruhunu sevmelidir, kişi kendi bütünlüğünü sevmelidir.

Ve bu doğaldır; aksi taktirde hayatta bile kalamazdın. Ve bu güzeldir çünkü o seni güzelleştirir. Kendisini seven kişi zarif, alımlı olur. Kendisini seven kişinin, kendisini sevmeyen kişiden daha sessiz olması, daha meditasyon halinde, daha dua ile dolu olması kaçınılmazdır.

Eğer evini sevmezsen onu temizlemeyeceksin; eğer evi sevmezsen onu boyamayacaksın; eğer sevmezsen onu, nilüfer havuzu olan güzel bir bahçe ile çevrelemeyeceksin. Eğer kendini seversen kendinin etrafında bir bahçe yaratacaksın. Kendi potansiyelini geliştirmeye çalışacaksın, içindeki her şeyi ifade etmek için ortaya çıkarmaya çalışacaksın. Eğer seversen kendi üzerine yağdıracaksın, kendini beslemeye devam edeceksin.

Ve eğer kendini seversen şaşıracaksın: Diğerleri seni sevecektir. Hiç kimse kendisini sevmeyen kişiyi sevmez. Sen bile kendini sevemezsen başka kim bu derdi üstlenecek? Ve kendisini sevmeyen kişi tarafsız kalamaz. Unutma hayatta tarafsızlık yoktur.

Kendini sevmeyen insan kendinden nefret eder, nefret etmek zorunda kalacaktır; hayat tarafsızlık tanımaz. Hayat her zaman bir seçimdir. Eğer sevmezsen bu, sadece sevmeme halinin içinde kalabileceğin anlamına gelmez. Hayır, nefret edeceksin. Ve kendinden nefret eden kişi tahripkâr hale gelir. Kendinden nefret eden kişi diğer herkesten nefret edecektir; o son derece öfkeli ve saldırgan ve sürekli olarak hiddet içerisinde olacaktır. Kendinden nefret eden kişi nasıl diğerlerinin onu seveceğini umut edebilir? Onun tüm yaşamı mahvolacaktır. Kişinin kendisini sevmesi çok büyük bir dini değerdir.

OSHO