28 Nisan 2011 Perşembe

DUYGULARI İYİLEŞTİRMEK

Duyguların Hakkını Vermek

Duyguların hakkını verip onları tanıdığımızda, duy...gu doğamıza saygı göstermeyi öğrendiğimizde her türlü iyileşme mümkündür. Çünkü bastırılmış tüm enerjiler artık özgürdür. Her türlü hastalık, bastırılmış ya da yanlış yönlendirilmiş duyguların bedende, zihinde ruhta yarattığı tahribattır.
Bu nedenle, aslında hastalıklar yoktur,hastalık vardır : duyguların hastalığı.
Tıp dünyası, bin bir çeşit hastalık yaratmış olsa da hastalanmış ruhun ve onun sonucu olarak ortaya çıkmış bedensel hastalıkların tedavisi yine duygularla, duyguların yeni açığa çıkmış enerjisi ile sağlanır.
Duygularla barışmak, kişinin değerlilik duygusunu ve özgüvenini geliştiren en gerçek yoldur. Bir şey daha... Affetmek için travmayı hatırlamak bile şart değildir ama bireysel sınırlarını kızgınlık enerjisiyle yeniden inşa etmek şarttır.
Duyguları ifade etmek, bastırmaktan daha sağlıklıdır. Ama duyguyu ifade etmekten daha da sağlıklı bir yol var; kanalize etmek.
Örneğin ; kızgınlık duygumu bastırırsam kendime zarar veririm , ifade edersem başkalarını incitebilirim ama kanalize edersem, kendime ve onuruma yapılan saldırıdan kendimi koruyabilir, haksızlıklara dur deme gücünü yapıcı olarak kullanırım. “Artık bunu bana yapmana izin vermiyorum” diyebilirim.
Affetmek yaptığımız bir iyilik ve yücelik hali olsada , asıl olan kendi ruhumuzu tedavi etmek ve özgürleştirmek sürecidir.
İç dünyamızda bütünleşmek için kendi yarattığımız hapishanemizin duvarlarını yıkıp, sınırlarımızı belirleme sürecidir ; kimsenin sınırlarımızın içine biz izin vermeden giremeyeceği gücü kazanma süreci, gücümüze yeniden sahip çıkma süreci.
Affedebilme gücü sağlığımızı yeniden kazanma gücüdür. Affetmek sadece güçten gelir. Güç , sizi inciten kişiye zarar verebilieceğini bilmek ve buna rağmen zarar vermemeyi seçmektir.

27 Nisan 2011 Çarşamba

Yaşama Sevincini Öldürmek

Bedenimiz sağ kalır, ama ruhumuz er geç ölümcül darbeyi yer. En kusursuz cinayet budur; yaşama sevincimizi kimlerin öldürdüğünü, bunu hangi güdüyle yaptıklarını, suçluların nerede bulunacağını bilemeyiz.
Peki ya o adsız suçlular yaptıklarının farkında mıdırlar?
Hiç sanmam. Çünkü onlar da mutsuz, kibirli, düşkündürler; ve güçlü olduklarını zannederler...
(Paulo Coelho)

25 Nisan 2011 Pazartesi

Ben Barışığım

neymiş ?
o halde konuşmalarımız ,yazdıklarımız , söz ve kelimelerimiz işledikten... sonra gönderdiğimiz paketlerimiz oluyor ve ait oldukları yerlere gidiyor .. üç boyutlu gören birinin kariyer ve hırsları olmaz , korumacı davranmaz ,korkuları kalmaz ... dilediği gibi yönlendirir ,alır bırakır takılmaz ve ötesine doğru yol alır ... herkese hak ettiği şekilde davranır ,birinden alıp diğerinin üzerinden fırsat kollamaz . kendindeki kudreti hatırlayıp onu değerlendirebilme yetisini kazanmış olup ,herhangi bişeyin ta içine kadar girer, dışarıda kalmaz ve şefkatiyle katılır . kendine karşı daima dürüst ve samimidir .. en önemlisi de içinde bulunduğu hal ve duruma kabul vererek kendi kendini değerlendirebilme cesaretini gösterebilir ..... / selmaSee more

Ben Barışığım

neymiş ?
o halde konuşmalarımız ,yazdıklarımız , söz ve kelimelerimiz işledikten... sonra gönderdiğimiz paketlerimiz oluyor ve ait oldukları yerlere gidiyor .. üç boyutlu gören birinin kariyer ve hırsları olmaz , korumacı davranmaz ,korkuları kalmaz ... dilediği gibi yönlendirir ,alır bırakır takılmaz ve ötesine doğru yol alır ... herkese hak ettiği şekilde davranır ,birinden alıp diğerinin üzerinden fırsat kollamaz . kendindeki kudreti hatırlayıp onu değerlendirebilme yetisini kazanmış olup ,herhangi bişeyin ta içine kadar girer, dışarıda kalmaz ve şefkatiyle katılır . kendine karşı daima dürüst ve samimidir .. en önemlisi de içinde bulunduğu hal ve duruma kabul vererek kendi kendini değerlendirebilme cesaretini gösterebilir ..... / selmaSee more

21 Nisan 2011 Perşembe

AKLI SİLMELİ


Kendilerinin olan tek sözcük yok dillerinde, öyle çok ko-
nuşuyorlar ki...Bir söz insanın neresinden doğar dersiniz?
Dilinden mi, yüreğinden mi, aklından mı? Düşlerinden
mi yoksa gerçeğinden mi? Ve kaç kapıdan geçip yerini
bulur bir başka insanda? Yerini bulur mu gerçekten? Sözü
...yasaklamalı Ömür hanım yasaklamalı...Kimsenin kimseyi
anlamadığı bir dünyada söz boşluğu dövmekten başka ne
işe yarıyor ki? Olanağı olsa da insanların yürekleri ko-
nuşabilseydi dilleri yerine, her şey daha yalansız, daha içten
olurdu. Aklı silmeli diyorum insan ilişkilerinden. Yanılıyor
muyum? Olsun. Yanıldığımı biliyorum ya...

20 Nisan 2011 Çarşamba

İÇ SAVAŞ


Birisi ile savaşmak çok tehlikelidir çünkü düşmanına benzersin. Bu insanlığın en büyük problemlerinden birisidir. Birisi ile savaşmaya başladığında yavaş yavaş aynı teknikleri, aynı şekilde uygulamak zorundasın. O zaman düşman yenilgiye uğratılabilir ama onun yenildiği zaman geldiğinde, sen kendinin düşmanı olmuşsundur…. Sadece yüzeys...el şeyler değişir, derinde aynı çatışma sürer.
Çatışma insanın içindedir. O orada çözülmediği sürece, başka hiçbir yerde çözülemez. Politika senin içindedir; o zihnin iki kısmı arasındadır.
Savaş dışarıda değil , savaş senin içindedir. Ve benim anlayışım şudur: Sağ ve sol yarıküreler arasındaki içsel savaşı çözmediğin sürece asla huzur içinde sevemeyeceksin – asla- çünkü içsel savaş dışarıya yansıtılacaktır..

İÇ BARIŞIN BELİRTİLERİ


İÇ BARIŞIN BELİRTİLERİ
Eski deneyimlere dayanan korkulardan kaynaklanan düşünceler yerine, ani, kendiliğinden düşünme ve davranma eğilimi.
Uyanık geçirilen her anı kuşkulardan arınmış ve neşe içinde geçirme yetisi.
Başkalarını yargılamaya ilginin azalması.
Başkalarının davranışlarını yorumlamaya ilginin azalması.
...Çatışmalara ilginin azalması.
Kaygılanma ve vesvese yetisinin azalması (Bu çok ciddi bir belirtidir).
Sık sık, karşı konulmaz şükran duygularıyla dolma.
Doğayla ve başkalarıyla bağlantı içinde olmaktan dolayı doyumluluk.
Olayları baskı ve zorlamayla gerçekleştirmeye çalışmak yerine, doğal akışları içinde dönüşüme izin verme eğiliminde artış.
Başkalarından yayılan sevgiyi algılamaya duyarlılıkta artış ve sevgiye dolaysızca sevgiyle karşılık verebilme hazırlılığı.

Sevgi


Yaşamın En Büyük Enerjisi: Sevgi
Yaşamlarımız bize farklı öğrenme fırsatları sunan keyifli bir oyun sürecidir. Bu öğrenme fırsatlarının kimi keyifli tecrübelerken kimisi de bizi zorlayan, varlığımızı ve özümüzü unutturarak bizi dünyanın zorlu ve mücadeleci bir yer olduğunu düşündüren olaylar olabiliyor. Bütün bu süreç içerisinde sıklık...la kendimizi “yeter artık bu sorunlardan nasıl kurtulacağız?” derken bulabiliyoruz.

Elbetteki her türlü ihtiyacımıza çözüm olabilecek birbirinden farklı eylemler ya da yollar olabilir. Ancak sıklıkla unuttuğumuz şey her şeyi çözebilecek, iyileştirebilecek evrenin en büyük enerjisi olan sevgi oluyor.


Sizi üzen olayları veya kişileri düşünün. Gerçekten siz bu olay ve kişilere sevgi ile yaklaşabiliyor musunuz? Burada sıklıkla sevgi ile karıştırdığımız yakıp yıkan, bencilce ve sahiplenici duygulardan bahsetmiyorum. Burada gerçekten evrensel enerjinin özü ve beklentisiz sevgiden, evrenin var olan tek saf duygusundan bahsediyorum.

Bize öğretilen yaşam kurallarının pek çoğu ne yazık ki özümüzden çok uzak şeyler. Sevgi duygusu da bunlardan biri. Örneğin çocuğumu çok seviyorum, bu yüzden şu kişi ile evlenmesini istemiyorum veya şu mesleğe sahip olsun istiyorum gibi düşünceler aslında sevgi kaynaklı değil, korku kaynaklıdır. Sevdiğimiz kişilerin sadece bizim bildiğimiz yollarla mutlu olabileceği, aksi taktirde mutsuz olacağı ( ki korku kaynaklı olması bu varsayımdan çıkar) gibi düşünceler aslında sevdiğimizi söylediğimiz kişinin öğrenerek kendi özünü bulma yolunu tıkayan tutumlardır.

Bugün siz de kendi mutsuzluk kaynaklarınızı değerlendirin. İşinizden şikayet ediyorsunuz? Peki siz ona hak ettiği sevgiyi veriyor musunuz? Aynı şekilde affedemediğiniz kişileri düşünün. Gerçekten sevseydiniz hala affetmez miydiniz? Evrenin en büyük iyileştirici gücü sevgiyi bugün kendinize döndürün. Her birimiz gerçekten sadece var olduğu için sevilmeyi hak eden kişileriz. Bugün kendinizi içten bir şekilde sevin. Zihninizi bedeninizi ve tüm enerji alanınızı mutlak, saf sevgiyle doldurun. İçimizde yatan sevgi enerjisini uyandırın ve yaşamınızdaki sorunlara çevirin. Bu enerji ile iyileşemeyecek bir hastalık veya ortadan kalkmayacak bir engel olmadığını göreceksiniz.

19 Nisan 2011 Salı

Arınmadaki Destek Sevgi



Aldığımız bilgilerin, varlığımızda bilgeliğe dönüşebilmesi ancak arınmak ile mümkün.. Davranışları ile bilgeliğini sergileyen, bilge gibi davranan kişiler, arınmış demektir..

Bir insanın arınmışlık düzeyi en güzel sahip olduğu hoşgörüyle, anlayış ile ölçülebilir. Arınmış insan başkalarını yargılamaktan uzak, olayları ve insanları çok g...eniş bir bakış açısı ile görebilen, hoşgören, olaylar karşısında sukunetini yitirmeyen, her şeyi doğallıkla kabul eden bir yapıdadır. İyi ya da kötü diye ayrımları yapmaktan kaçınır, sevgisi bütüne, herkese ve her şeyedir. Hoşgörüsündeki yükseklik, onun bu sevgiyi bu şekilde eksiksizce ve adilce aktarabilmesini sağlar. Korku ve endişelerden hemen hemen tamamen uzaklaşmıştır. Güzellikleri yaratabileceğini bilir, ve olumsuzlukların da mutlaka bir hayırla geldiği bilincine sahiptir. Bu nedenle başkaları tarafından olumsuz görünen olaylar bile onun için olumsuz değildir. Bu tip olaylar karşısında üzüntülere, öfkelere, hırçınlıklara kapılmak yerine, olaydan görüp anlaması gerekenin ne olduğuna odaklanır, ve ne yaparak bu olayı aşabileceğine, olumluya dönüştürebileceğine bakar.. DÜŞÜNÜR. (Düşünmek arınmaya başlamanın birinci adımdır). Adildir, herkes tarafından güven duyulan bir kişiliktir. Kırmayan ve kırılmayandır..

Arınmada bize daima destek olacak ve bizim her zaman içimizde olmasını sağlamamız gereken, bize yol gösteren olarak kabul edeceğimiz tek olgu SEVGİDİR. Attığımız her adımda sevginin var olmasını sağlamak, her anımızda arınmışlık hali ile hareket etmemiz demektir. Burada anlatılmak istenilen sevgi sahiplenme duygusu taşımayan, koşulsuz bir sevgidir.

“Sevmek özgür bırakmaktır. Sahiplenmek demek değil.”

“Yaradılanı severim yaradandan ötürü.”

Bu iki söz, sevginin ayrım yapmayan ve koşul koymayan olduğunu anlatır. Beklentisizdir sevgi. Sadece verilir, karşılık istenilmeden. Gerçek sevgi budur. Aslında siz zaten sevgisiniz, bu nedenle sevgi verilmek için düşünülmez, daima her anınızda sizden yansır, ayrım gözetmeksizin her yere yayılır. Aynı bir güneşin, ayrım gözetmeksizin ışığını herkese ve her yere ulaştırması gibi...

Arınabilmenin bir diğer yönü ise ŞARTLANMIŞLIKLARIMIZDAN KURTULMAK, tüm sahiplendiklerimizi bırakmak, onlara karşı sahiplenme içermeyen saf ve karşılıksız bir sevgi besleyebilmek demektir. Bu aynı zamanda kendimizin de özgürleşmesidir, bağımlılıklarımızdan kopmak demektir..

Kendimiz arındıkça, özümüze, gerçek varlığımıza ulaşır ondan gelen rehberliği daima duyar ve onunla bir bütün oluruz. Öz sesin rehberliğinin tam olarak duyulabilmesi ÖZGÜRLÜKtür.Özgürlük ÖZ sesin GÜR çıkmasıdır.Gerçek özgürlük, bizi içsel olarak sürekli zihin aracılığı ile yönlendiren egonun, biz arındıkça bizi yönlendiremez hale gelmesi ve yerini öz varlığımızın sesine bırakmasıdır.
Bu ise bizi gerçek İNSAN olabilmeye götürür. Arınabilmek için kendimizi tanımamız gerekir. Arındıkça kendimizi daha çok tanır ve biliriz..(bu ikili birlikte yürürler..)

Arınmak için ilk adımı atabilmek, arınmanız gereken yönlerinizin olduğunu kabul etmekle olur. Bu konuda arınmamız gereken yanlarımızı bilmek ve kabul etmek, kendimizi yargılamamız, kendimizi sürekli eleştirmemiz anlamına gelmemeli. Bu yaptığımız en önemli hatadır.

Toplumsal ve kültürel olarak sürekli olarak kendimizde hata bulmak ve eleştirmek, hatta daha ileri noktalara kadar götürerek kendi kendimizi cezalandırmak, hatta kendimize kahretmek gibi tutumlar sergilemeye yönlendirilmişizdir. Oysa, başkaları karşısında kendisini sürekli üstün gören bir kişilik egonun hakimiyetinde sayıldığı gibi, sürekli kendisini yeren kişilik de çok yüksek bir egonun ürünüdür. Kendi insani değerini bilemeyen bir bilinç, başkalarının insani değerlerini de göremez, bilemez ve kabul de edemez. Bu toplumsal şartlandırma aslında, toplum egosunun oynadığı büyük bir oyundur ve kişiyi bilinç aşamalarına taşımaktan daha çok, yetersizlik ve değersizlik duygusu ile köreltmeye, sıkıştırmaya ve durdurmaya yöneliktir.
Bu yaklaşımın alçak gönüllülük, veya başkalarına saygı duyma ile bir ilgisi yoktur. Bu aslında içten içe beslenen negatif bir kibir olarak tanımlanabilir. Kendinde hata bulan ve sürekli olarak buna odaklanıp, bunu işleyen kişi, aslında kendi öz değerlerinin farkında olamamış, kendi değerini bilemediği için o değerin dışarıdan kendisine gösterilmesini bekleyen, ve bu beklentilerinin karşılığını alamadığı için, kendini yargılayan, bu şekilde tatmin olan egonun esiridir.

Arınmamız gereken yönlerimiz olduğunu kabul etmemiz, bu yönlerimiz nedeni ile kendimizi yargılamamız demek değil. Kendimizi tüm yönlerimiz ile kucaklayabilmek, arınmamız gereken yönlerimizi ile ilgili olarak farkındalık talep etmek, ve dönüşümü benimsemek, kabul etmek demek. Dönüşüm yargılarla başarılamaz, kendimizi sevgi ile kabul etmekle başarılır. Talep edilen farkındalık ile, kendini tanımak konusunda önerilenler uygulanabilir, ve dönüştürülmesi gereken yönler bu şekilde fark edilebilir. Dönüştürme noktasında, zaten farkındalık yükseldikçe size destek de gelir.
See more

İçinde bulunduğun durumu değiştirmek


İçinde bulunduğun durumu değiştirmek istiyorsan, o durum düzelmeden önce, önce senin kendi duygu ve düşüncelerini değiştirmen gerekiyor.

Hayat da senin düşünce ve duygularını takip ediyor.

Bu yüzden İLK yapman gereken şey: “Burada ve şimdi” mutlu olmak…(Hangi berbat halde, hangi korkunç durumda, hangi kötü şartta olursan ol.)
...
En önce senin duygu ve düşüncelerin değişmeli ki bu haller, durumlar, şartlar da değişebilsin.

Bunu idrak etmek, anlamak çok önemli. Eğer bunu henüz idrak edememişsek, kararlılıkla yaklaşamıyoruz bu duygu ve düşünce değiştirme işlemine.

Genelde bazı önemli hatalar yapıyoruz, geçmişi, geleceği ve bugünü düşünürken:

Mesela, benim için geçmişi düşünmek,

ya eskiden hayatımda olan bir şeye tekrar kavuşmak istemek,
ya hiç hayatımda olmamış bir şeyin artık olmasını istemek,
ya da sevmediğim bir olayın, “keşke” olmamasını istemek şeklinde ve genelde pişmanlık, suçlama veya eleştiri dolu olurdu.
Gelecek günlerin hayali ise,

ya şu an hayatımda olmayan bir şeyin gelecekte olmasını istemek,
ya da şu an sahip olduğum bir şeyi kaybetmekten korkmak şeklinde olurdu.
Bugünümü düşünmek de,

yapmak istediklerimi yapamayışıma hayıflanmak,
olmak istediğim şeyleri olamayışıma hayıflanmak,
sahip olmak istediğim şeylere sahip olamayışıma hayıflanmak şeklinde olurdu.
Oysa ki:

Geçmiş adı üstünde, geçmiş gitmiş.

Geçmiş hakkındaki tek yapabileceğimiz şey, olduğu gibi kabul edip affetmek. Dün gitti ve artık sadece zihnimizde var. Ve biz ne düşünürsek onun hakkında, o da o olacak. Kendi iyiliğimiz için, çekim yasasını lehimize kullanmak için, hakkında iyi düşünmek gerekiyor. Güzel düşünmek gerekiyor.

Gelecek de aynı şekilde, henüz burada değil. O da sadece zihnimizde var. Bugün atacağımız bazı adımlar, ya da geçmişte attığımız bazı adımlar onu şekillendiriyor ama gene de henüz burada değil. Biz ne düşünürsek onun hakkında, o da o olacak. Kendi iyiliğimiz için, çekim yasasını lehimize kullanmak için, hakkında iyi ve güzel şeyler düşünmek gerekiyor.

Peki, diyelim ki geçmiş ve gelecek hakkında iyi ve güzel düşünmeyi başardık.

Ya bugün? Bugün hakkında nasıl başaracağız iyi ve güzel düşünmeyi?

Kabul ederek…

Her ne ise o değiştirmek istediğimiz şey, onu olduğu gibi kabul ederek.

Olduğu gibi severek…

Ne kadar kötü de olsa durum, hakkında iyi, güzel ve avantajlı noktalar bulup, şükrederek…

İşte bu çekim yasasının bizlere açabileceği, bolluk, mutluluk kapısının “olmazsa olmaz” anahtarı.

Her ne olursa olsun içinde bulunduğumuz durum, onu kabul etmek, sevmek ve şükretmek…

İşte çekim yasasının anahtarı.

Sen de bol bol kullan bu anahtarı

18 Nisan 2011 Pazartesi

Kötülük

Sonunda bende kötü oldum.
Sana bir fenalık yaptım.
İçim şimdi daha mı rahat?
Aldım mı intikamı mı yani
Oldu mu?

Artık o da biliyor
Artık herkes herşeyi biliyor.

14 Nisan 2011 Perşembe

SEVGİ TOHUMU SONSUZA KADAR TEKRAR EKİLMELİDİR

Aşkı sıradan şeylerin tutsağı yapmak, onun tutkusunu almak
ve onu sonsuza kadar y...itirmek demektir.
Gerçek sevgi, kimin daha kârlı çıkacağını düşünmeden…
bir insana vermeyi düşünmektir.
Engellere üzerinden aşılacak fırsatlar olarak bakarsak
sadece çözüm bulmakla kalmayız,
kendimizin genel sorun çözme yeteneklerimizi de artırırız.
Sevgi yetişmek için en verimli toprağı sunar bize.
Sevgi, eski yaraları açmak değildir, onları kapatmaktır.
Ayağa kalkıp yaşamaya devam etmek demektir.
Kalp; tutkularımızın yaşadığı yerdir.
Çok narindir, kolayca kırılır ama inanılmaz derecede esnektir.
Kalbi aldatmaya çalışmanın anlamı yoktur.
Onun yaşaması bizim dürüstlüğümüze bağlıdır.
Yaşam; sevgiyle de korkuyla da yürütülse her zaman
bir serüvendir. Korku; yaşamın sınırlandırılmasıdır, hayırdır.
Sevgi; yaşamın özgürlüğe kavuşturulmasıdır. "Evet" deyin.
Derdin ne kadar oturmuş, görünüşün ne kadar umutsuz,
yanlışın ne kadar büyük olduğu hiç fark etmez.
Sevgiyi yeteri derecede anlamak hepsini yok edecektir.
Olgun insan, pek çok yol, pek çok çözüm ve
pek çok sonuç olduğunu bilir. Sevgi kusursuzlukta ısrar etmez.
Ama kim olduğumuz ve nasıl davrandığımız arasındaki
önemli ilişkiyi fark etmemizi gerektirir.
Ne kadar akıllı ya da duyarlı olursa olsun
herkesin yanlışlık yaptığını ve herhalde de yapmaya
devam edeceğini görüp bilmek rahatlatıcı bir şeydir.
O yüzden; neden kusurlarımızı kabul edip,
insan soyuna katılmıyor ve rahatınıza bakmıyorsunuz?
Kendilerine inananlar ve yaşadıkları an'a güvenenler
yaşamı en keyifli bulanlardır. Bunlar, geçmişin pişmanlıklar değil,
anıları depolayacak bir yer olduğunu, geleceğin korku değil,
umutla dolu olması gerektiğini öğrenmişlerdir.
Ve bizim sadece günümüze ihtiyacımız vardır.
Sevmekle geçen bir yaşam; asla sıkıcı olmayacaktır.
“SENİ SEVİYORUM" demekten asla bıkmayın ve sakınmayın.
Sadece kalp için hasat zamanı yoktur.
Sevgi tohumu sonsuza dek yeniden ekilmelidir.

Leo Buscaglia

10 Nisan 2011 Pazar

KIrk gömleğin kırkınıda çıkarmak

Başlangıçta hayal kırıklığı vardı...
Sonrasında da...
Aşk ilişkisi sistematik olarak sevgilinizi kandırmak, hayal kırıklığına uğratmak, sevgiliniz tarafından kandırılmak ve sonrasında hayal kırıklığına uğramaktır. Çünkü artık herkes ideal sevgiliyi bulmak, kendisi de ideal sevgili olmak istiyor. Belki de bu nedenle estetik ve kozmetiğe beslenmeye harcanandan katbekat daha çok para harcanıyor.
Kadın için ideal erkek nedir? Dayanıklı, güvenilir, tuttuğunu koparan, başarılı, sorumluluk sahibi, zeki ve bağımsız. İyi bir dış görünüş, espri gücü ve karşısındakini kendiliğinden anlayabilen ve anlayış gösterebilen biri. Ya erkek için ideal kadın nasıl olmalı? Kadınsı çekiciliği, anne ve sevgili özelliklerini bir arada bulundurabilen, kendine güvenen. Kimseye eyvallahı olmayan, ama bir yandan da alttan almaya, sevgilisinin istek ve ihtiyaçlarını karşılamaya her daim hazır. Hangi normal insan bu kriterleri karşılayabilir?
Yine de kimse bu insanlık dışı ideal beklentisini sorgulamaya kalkmıyor. Bunun yerine ilk karşılaşmaların kandırmacasının yarattığı hayal kırıklıklığını atlatıp biraz olsun rahatlamaya çalışıyor. Çünkü herkes bir yandan da içten içe biliyor bu kadar yüksek beklentileri ne kendisinin ne de karşı tarafın karşılayamayacağını.
* * *
Birçok durumdaysa insanlar kendilerinden şüpheye düşüp geri çekiliyor ve yalnız kalmayı tercih ediyorlar. Kendi gerçek yüzümüzden emin olamadığımız için ardına saklandığımız maskeler nedeniyle insani bir karşılaşma gerçekleşmeden kalıyor. Çünkü herkes bu koşullar altında yaşanacak olanın tam bir hayal kırıklığı olduğunu biliyor. Modern hayatın bize hediyesi bu; yalnızlık.
Öte yandan herkes olduğu gibi kabul edilmek ve kendi olabilmek de istiyor. Hiç olmazsa yatak odasında ve sevgilinin kollarında. Evet âşık olabilmek ve birbirimizi idealize edebilmek için bu maskelere ihtiyacımız var. Ama asıl ihtiyacımız olan o mahrem, duygusal yakınlık. Bu nedenle başlangıçta birbirimizi ne kadar iyi kandırmış olsak da aşkın kırk gömleğini tek tek çıkarmaya, çırılçıplak bir karşılaşmaya hazır olmak zorundayız. Bizi dış dünyanın narsistik yaralanmalarından mutlak olarak koruyacak olan bu çünkü. En temel ihtiyacımız nasılsak öyle sevilmek ve sevildiğimizi bilmek.
* * *
Ama günlük hayatta böyle olmuyor. Çünkü başkalarının değerleriyle yaklaşıyoruz birbirimize. Âşık olduğumuz kişiyi her gün bir soğanı soyar gibi arındırıyoruz kendi ellerimizle giydirdiğimiz maskelerinden. Her çıkardığımız maskede sanki bizi kandıran karşımızdakiymiş gibi kızıp kırılıyoruz. O bizi kandırmamıştır oysa. Olsa olsa yeri gelmedi diye gizlemiştir bazı şeyleri. Tanıdığımızı sandığımız şeyin kişinin kendisi değil de, bizim ona yakıştırdığımız maskeler olduğunu unutuyoruz.
Bize yakıştırılan ya da takındığımız maskeler ne ifade ediyor peki bizim için? Biz o maskeler de değil miyiz biraz ve zamanla? Hayatımızın hiçbir döneminde maskelerin koruyuculuğundan bütünüyle vazgeçebilmemiz mümkün değil aslında. Hiçbirimiz maskelersiz yaşayamayız. Çünkü maskeler bizi yalnızca ruhsal yaralanmalardan korumakla kalmıyor. Hayat içinde farklı rolleri deneme olanağı da sağlıyor bize. Hayatın risk içeren olasılıklarını kimliğimize entegre etme olasılığını artırıyor. Örneğin kötü bir baba figürü bile olsa geçmişimizde ve bilmesek iyi bir baba nasıl olur, maskemizi takıp bunu çok iyi biliyormuş, yapabilirmiş gibi davranabiliyoruz maskeler sayesinde.
* * *
Eğer ideal âşık maskesi fethetmek amacıyla ötekini kandırmaksa, aslında var olmayan bir aşkı bulduğunu sanmak da kendini kandırmayı denemektir. Aşk ilişkisinin merkezi duygulardır. Çünkü en yakın olduğumuz, ama yaralanmaya en açık olduğumuz mekan da orasıdır. Her âşık hiç istemediği halde bir gün mutlaka tanışır hayal kırıklığı duygusuyla. Çünkü bütün doyurulmayan arzularımızın reenkarnasyonudur aşk ilişkisi. Özlemlerimizi büyük bir açlıkla yansıttığımız sevgilidir bizi en çok yaralayabilecek kişi.
Duyguların en büyük ihtiyacı maskelerdir bu nedenle. Hiç bitmeyen bir maskeli balo gibidir hayat. Yaşama sanatı da ötekinin maskelerini tanımak ve buna uygun yanıtı verebilmektir. İhtiyacımız olan emniyet ve güvenlik duygusu bütün maskelerin çıkarılabildiği o ender anlara muhtaçtır. Ama çoğunlukla yalnızca bir taraf çıkarmış olur maskelerini.
Aşk, kanmak ve hayal kırıklığına uğramaktır. Hayal kırıklığına uğrayan âşık çıplaklığından utanır. Altı yaşında küçük bir çocuğun azarlandığı anlarda baktığı gibi bakar karşısındakinin gözlerinin içine ve kaçmak dışında hiçbir olasılığının olmadığını görür.
Dr  Alper Hasanoğlu

Narsistin Bağlanma Korkusu

Aşk ilişkilerinde reddedilmek herkes için mutsuzluk kaynağıdır, ama bir narsist için yıkıcı bir karakter taşır. Düşük kendilik değeri nedeniyle büyük bir hayal kırıklığı anlamına gelir. Bir narsist yeteri kadar onay ve övgü aldığı müddetçe, her şey yolundadır. Ama ilişkisinde, işinde bir şeyler yolunda gitmeye görsün, narsistin ayakları altındaki toprak kayıverir.
Ortalama olmak narsist için dayanılmazdır. Ne kendisi, ne de sevgilisi ortalama, normal bir insan olamaz. Ağır narsist, ilişkiye girmekten kaçınır, çünkü hiç kimse onun beklentilerini karşılamaya muktedir değildir. Ya da çok kısa bir süre sonra, önce idealize ettiği sevgilisi onu hayal kırıklığına uğrattığı için ilişkisine son verir. Narsistin kendini algılaması iki aşırı uç arasında gidip geldiği için sevgili de aynı kaderin kurbanı olur. Bir an onun hayatına girmiş en müthiş insan olduğunu düşünür, kısa bir süre sonra da nasıl böyle bir insanla birlikte olabildiğiyle ilgili lanetler savurur kendine. Bütün gücüyle kendi idealine göre şekillendirmeye çalışır sevgiliyi. Çünkü sevgilinin zayıf ya da eksik yönleri onun başkalarının gözündeki algısını da zedeler. Kendi ekisiklikleriyle nasıl savaşıyorsa, sevgilisininkilerle de aynı hırsla mücadele eder.
* * *
Sevgili, narsist kendiliğin bir uzantısıdır. Yani sevgili narsistin parlaklığını artırmalı, onun değerini tehlikeye atacak hiçbir şey yapmamalıdır. Bu nedenle de narsist için iki tür eş seçimi gündeme gelir: Sevgili çekici ve prezentabl olmalıdır. Üstelik yalnızca dış görünüş olarak değil, eğitim ve mesleki kariyer olarak da. Ya da sevgili o kadar silik ve sönük olmalıdır ki, narsist onun yanında bulvar gazetelerindeki yıldızlar gibi parlasın.
Narsistik eğilimler her zaman bu kadar güçlü olmayabilir. İçinde bulunduğumuz narsist çağda az ya da çok hepimiz yüksek beklentiler içinde olabiliyoruz. Üstelik kim yanında prezentabl ve başarılı biri olursa kendini iyi hissetmez? Kim kariyer basamaklarını hızla tırmanmaktan dolayı kendiyle gurur duymaz? Kim kendini zaman zaman yetersiz hissetmez? Her birimiz son tahlilde kendimizin ve sevgilimizin imajıyla bir ölçüye kadar ilgiliyiz. Sorun narsistin zamanını sürekli olarak, gerçekte nasıl olduğu ve nasıl olmak istediğiyle değil de, dışarıdan nasıl göründüğü ve algılandığıyla geçiriyor olmasıdır.
Narsist için ‘özgür ve bağımlı olmadan’ yaşamak bu nedenle önemli bir alternatif olarak gündeme gelir. Sevgilisi özel değilse, en iyisi yalnız olmaktır. Çok uygun sevgili adayları bile ‘tolere edilemeyecek eksiklik ve zayıflıkları’ nedeniyle elenirler. Sevgili adayının ya yeterli üniversite eğitimi yoktur ya da kariyerinde yeteri kadar yükselmemiştir. Ya yeteri kadar parası yoktur ya da zevk ve beğenileri narsistin beklentilerine uymamaktadır. Başkalarının onun hakkındaki eleştirel görüşleri bile ondan uzaklaşmasına, soğumasına yeter.
Bu nedenlerden dolayı narsist, ilişkilerinde arka kapıyı hep aralık tutar. Eninde sonunda kimse mükemmel değildir çünkü. Ve her zaman başka bir yerde mükemmeli bulma olasılığı vardır. Özellikle sevgili kendini ilişkiye verdikten ve bağlandıktan sonra, narsist kendine sevgilide neyin hoşuna gitmediğini, neyin yanlış olduğunu sormaya başlar. Ama sevgili biraz kararsızsa, bu kez narsist, tutkulu bir avcı gibi onun peşinden koşar. Elde etmeli ve kendini kanıtlamalıdır. Elde ettikten sonra, avını gerçekten isteyip istemediğini sorar kendine. Av elde edilene kadar heyecan vericidir, elde edildikten sonra can sıkıntısı kaynağı.
* * *
Şunu da unutmamak gerekir ki, narsistler çoğunlukla hem meslek hem de özel hayatlarında oldukça başarılıdırlar. ‘Loser’ değildirler ama eleştiriye çok duyarlıdırlar. Hoşsohbet, etkileyici ve sevimlidirler. Çevrelerinde en çok aranan, hoşlanılan kişilerdir. Günümüzde narsistik özellikler çok yaygınlaşmış olduğundan, ilişki ve sevgililerden artan beklentiler normal karşılandığından dolayı, narsist için ilişkilerde yaşadığı sorunları kendisiyle ilişkilendirmesi oldukça zordur. Bu nedenle de ömür boyu ilişkilerde acı çekip dururlar.