29 Aralık 2011 Perşembe

Önce Kendini Düşün

Bu aslında uygulanması çok zor olan bir maddedir.

Birçok insanın içinden “Çocuklarım”, “Eşim”, “Sevdiklerim” diye bağırdığını buradan bile duyabiliyorum.

Birileri için iyi bir şeyler yapmak, onlara sahip çıkmak, sevmek bizi iyi bir insan hale getirir.
...
Sevgi dolu, düşünceli ve sevilen insanlar oluruz ama bunun kesin bir sınırı olmalıdır.

Bu sınırın ne olduğu herkese göre farklı olsa da, genel olarak zarar gördüğün noktada duvarları koyabilmek diyebiliriz.

“Sen mutlu olmazsan başkasını nasıl mutlu edebilirsin ki?” çok önemli bir sorudur.

Geçici çözümler, olayları ört bas etmek, mutluymuş gibi davranmak sorunu çığ gibi büyütür ve bir patlamaya dönüştürür.

Sorunlar üst üste bindikçe sorunun özünden çok sonuçları önem kazanır ve kayıplar büyük olur.

2 Aralık 2011 Cuma

İlk Aşk

İLK AŞK

Başkalarına sevginizi vermek, kendinizi ne kadar sevdiğinizle doğru orantılıdır. Sevgi, onların sizi tatmin edip etmediğine aldırmadan başkalarının kendi istedikleri gibi olmalarına izin verme yeteneği ve isteğidir. Bunu ancak kendinizi severek gerçekleştirebilirsiniz.
Kendinize güveniyorsanız, ne başkalarının sizin gibi olmasını ister ne de buna ihtiyaç duyarsınız. Kendinizi değersiz olarak nitelendirirseniz sevginizi başkasına vermek imkansız hale gelir. Kendisini sevilmeye değer bir insan olduğu düşüncesini taşıyan insan, “seni seviyorum demekte zorlanmaz. Bir karşılık alıp almaması önemli değildir çünkü bunu kendi değeri ile ilişkilendirmez. Kendinizden nefret etmeniz sadece paralize olup manevi zarar görmenize yol açar.

Kendi hakkınızdaki duygular fiziksel, entelektüel, sosyal ve duygusal olarak dörde ayrılır. Bunların tümünde siz, yani kabullendiğiniz ya da reddettiğiniz kişi bulunur. Belirli bir andaki tavrınızı beğenmeyebilirsiniz ama bunun değerinizle bir ilgisi yoktur.

Size dair her şey fiziksel sizle başlar. Vücudunuzu seviyor musunuz; vücudunu sevmemek, kendini bir insan olarak kabul etmediğiniz anlamına gelir. Hoşlanmadığınız fiziksel özellikleriniz varsa, ilk hedefiniz onları değiştirmek olsun. Saç modelini değiştirmek, kilo vermek vb… Değiştiremeyeceğiniz yönlerinize ise değişik bir gözle bakmayı deneyin.
Fiziksel sizi sevmeye karar verin. Böylece toplumun güzellik tanımının üzerine çıkar, başkalarının görüş ve karşılaştırmalarını reddetmiş olursunuz. Herhangi bir kozmetik ürününü kullanmaya karar verdiğinizde bunu kötü bir yanınızı gizlemek için değil bir değişiklik yapmak ya da kişisel doyumunuz için yapın.

Kendinizi ne kadar mutlu hissederseniz o kadar zeki olursunuz. Kendi kişisel standartlarınızı kendinize uygulayarak zeki olmayı seçin. Yetenek, öğrenilebilir bir görevde mükemmele ulaşabilmek için kişinin gereksinim duyduğu zaman dilimidir, doğuştan gelmez sadece bir zaman sorunudur. Bu inanca dayanak da standart yetenek testlerinin sonucudur. Bir sınıfın en iyilerinin ettiği skor, bir üst sınıfın tüm öğrencileri tarafından elde edilmektedir.

Tercih ettiğiniz kadar sosyalsiniz. Sosyal tavırlarınızdan hoşlanmıyorsanız tavrınızı değiştirmeye uğraştırın ve bu durumu kendi değerlerinizle karıştırmayın. Tüm yetenekler, kendi tercihlerinizin sonucudur.

Kendinizi sevmenin çeşitli görünümleri vardır ama siz muhtemelen kendinizi aşağılayıcı tavırlardan bazılarına sahipsiniz.

• Size yapılan iltifatları reddetmek,
• Güzel görünümünüze mazeret bulmak,
• Başkalarının ağzıyla konuşmak; “kocam diyor ki” vb…
• Fikirlerinizi başkalarına onaylatmak; “öyle değil mi?” vb…
• Layık olmadığınızı düşünerek sahip olmayı istediğiniz şeylere ilgi göstermemek,
• Boşa para harcadığınızı düşünerek hoşunuza giden şeylerden kaçınmak.

Bu davranışları her gösterdiğinizde, başkalarını suçlayıcı davranışlarda bulunarak yaşamınızda bir sevgi yaratma şansınızı azaltırsınız, bu sevgi ister kendinize ister başkalarına duyulsun.

Öz sevgi, kendinizi değerli bir insan olarak kabul etmek, kabullenmek ve şikayet etmemektir. Kabullenmek ise elinizden hiçbir şey gelmeyen konularda şikâyetçi olmamaktır.

Şikayet etmenin en az sevildiği iki durum vardır.

• Birisine yorgun olduğunuzu söylemeniz,
• Birisine kendinizi iyi hissetmediğinizi söylemeniz.

Bunlar, şikayet ettiğiniz kişileri kötüye kullanmaktır çünkü bu şikayetler ne yorgunluğunuzu gidermeyi ne de kendinizi iyi hissetmenizi sağlar. Kendinizden şikayet etmek yararsızdır, etkili yaşamınızı engeller ve sevgi alıp verme çabalarınızda paralize olmanıza neden olur. Kendinizi gerçekten seviyorsanız, ellerinden hiçbir şey gelmeyecek insanlara dert yanmak savunulamayacak bir saçmalık olur.

Öz sevgi kesinlikle megolomani veya böbürlenme değildir. Öz sevgi kendini sevmek, başkalarının sevgisine gerek duymamaktır. Kendinizi olduğunuz gibi kabullenmeniz yeterlidir.

Etkili bir insan olmayı öğrenmenin temeli, kendinizi aşağılayan tavırlar göstermenizin nedenini anlamaktır. Size ne kadar önemsiz görünse de, kendinizi suçlayıcı tavırlar seçmenizin nedenini bulmalısınız. Kendinizi sevmeyi tercih etmez ve başkalarına kıyasla kendinizi önemsiz görürseniz, şunları yaparsınız:

• Yaşamınızda neden sevgi olmadığına dair hazır bir mazeretiniz olur, sevilmeye değmediğinizi düşünürsünüz. Reddedilme ya da beğenilme riskine karşı diğer insanlarla sevgi ilişkileri kurmaktan kaçınabilirsiniz.
• Olduğunuz gibi kalmanın daha kolay olduğunu keşfedersiniz. Böylece gelişmeye yönelik çabalar saçma olacaktır.
• Kendi dertleriniz için suçlayacak uygun günah keçileri sahip olursunuz.
• Kendinize acımak kaçış yolunuz olur.
• İyi bir çocuk olma noktasına kadar gerileyebilir, çocukluğunuzun unutulmuş tepkilerini tekrarlayabilirsiniz. Böylece sizden üstün gördüğünüz “büyük” insanları memnun edersiniz. Geri çekilmek risk almaktan daha güvenlidir.
• Başkalarını kendinizden daha önemli yaparak, onlara dayanma tavrını tekrar geliştirebilirsiniz.

Tüm bunlar kişinin kendisini küçük görücü sonuçlar doğuran savunma mekanizmalarıdır. Kendinizi salıvermek, ayağa kalkmaya çalışmaktan daha kolay ve risksizdir ama unutmayın ki, yaşamın tek göstergesi gelişimdir.

Öz sevgiye yönelik çabalar akılla başlar. Düşüncelerinizi kontrol etmeyi öğrenebilirsiniz. Bunun için kendinizi kınayıcı tavırlar gösterdiğiniz zamanlarda uyanık olmayı bilmelisiniz. Kendinizi, “o kadar zeki değilim, bunun nedeni şanslı olmam” derken yakalarsanız, “kendimi kötüleyen bir davranışta bulundum ama bunun farkındayım ve bir dahaki sefere yaşamım boyunca söylediğim bu sözleri söylemekten kaçınacağım” demelisiniz. Yapmamanız gereken bu hatayı “şanslı olduğumu söyledim ama bunun şansla bir ilgisi yok çünkü başarı benim hakkım ve onu hak ediyorum” gibi bir ifadeyle düzeltmektir.

Kendi değerinize dayanan bir öz güven düşüncesi geliştirmek sürecinde yapmamanız gerekenlere örnekler:
• Size sevgi ve kabullenmeyle yaklaşma çabaları gösteren insanlara yeni tepkiler vermeyi seçin. Bu tip tavırlardan hemen kuşkulanmak yerine “teşekkür ederim” vb… sözler söyleyin.
• Gerçekten sevgi duyduğunuz birisine hiç çekinmeden “seni seviyorum” deyin ve ne tepki alırsanız alın, bu riski almaktan korkmadığınız için kendinizi kutlayın.
• Kıskançlığın her türünün kendini aşağılama olduğunu fark edin ve onu yok edin. Kıskançlık, kendi değerinizi başkalarıyla kıyaslayarak belirlemedir. Unutmayın, başka kişilerin sizde kıskançlık duyguları uyandıran davranışları, kendi değerinizi ölçmek için ölçü değildir.
• Kendinize sadece kendi başınıza yapabileceğiniz faaliyetler için vakit ayırın. Çok pahalı da olsa bir hediye alın, sevdiğiniz ürünlere karşı dirençsiz olun.
• Vücudunuzu sevin. Cinsel yaşamınızda eşinizin zevkini kendi zevkinizden daha önemli görmeyin. Başkalarına zevk vermenin yolu kendiniz içinde zevki seçmenizden geçer çünkü buna layıksınız.
• Herhangi bir işteki performansınızı, kendinize verdiğiniz değerle ilişkilendirmeyin. Şunu unutmayın; başarı ya da başarısızlığın değerinizle hiçbir ilgisi yoktur. Kendinize verdiğiniz değeri dışınızdaki başarıya dayandırmak, onu başka bir insanın fikriyle ölçmek kadar saçmadır.
• Kendinizi kabul edin, şikayet etmekten kaçının.
• Kendinizi her zaman ve her koşulda sevin.
• Sevgiyi verin ve alın.

__Wayne W Dyer’ın aynı adlı kitabından

1 Eylül 2011 Perşembe

OSHO


Ne olman gerektiğini sana söyleyenleri asla dinleme.

HEP KENDİ İÇ SESİNİ DİNLE. Sen nasıl olmak istiyorsun?

Yoksa hayatın harcanır gider..
...
Eğer ilk adımı attıysan ancak 2.si mümkün olur.

ASLA MASKE TAKMA. Öfkeliysen öfkeli ol.
Bu risklidir; ama gülümseme, çünkü bu dürüst olmaz.
Tüm mekanizman ters yüz olmuş.
Çünkü kızmak istediğinde kızmadın, nefret etmek istediğinde etmedin.
Şimdi sevmek istiyorsun; aniden mekanizmanın çalışmadığını farkediyorsun.
Öfkesini bastıran insanlar hep çok yerler, öfkeli insanlar daha fazla sigara içerler.
Çünkü öfke tırnak ve dişlerden boşaltılır.

SAHİCİ OL.Şimdiki zamana sadık kal.
Çünkü tüm yalanlar geçmişten ya da gelecekten içeri sızar.
Geçmişi bir yük gibi üzerinde taşıma, gereksiz yere de gelecekle uğraşma.

OSHO
***

Kendinizi Başkasına Anlatmayın


Kendinizi başkasına anlatmayın.
Sizi sevenin buna ihtiyacı yoktur. Sevmeyen de inanmayacaktır zaten.
Onun hayatında bir seçeneksen, onun senin bir önceliğin olmasına izin verme. İlişkiler en iyi dengeli olduğunda yürür.
Uyandığında iki seçeneğin var.
Tekrar uyuyup bir rüya görmek, ya da uyanıp rüyanın peşinde koşmak.
...Bize değer verenleri ağlatır, vermeyenler için ağlarız.
Bizim için hiç ağlamayacaklara değer veririz.
Garip ama gerçek...
Bir kez bunu anlasak değişmek için hiç bir şey geç değil.
Mutluyken söz, üzgünsen cevap, öfkeliysen karar verme.
Zaman nehir gibidir. Aynı suda iki kez yıkanılmaz.
An'ı yaşa, geçen su bir daha gelmez.
Hep meşgulsen, hiç müsait olamazsın.
Hep zamanının olmadığnı söylersen, hiç zamanın olamaz.
Hep "yarın yapcağım" dersen, yarın hiç gelmez...

29 Ağustos 2011 Pazartesi

İÇİMDEN BİR SES DİYOR Kİ; Anlaşılır gibi değil Senin İçinde SEVGi GiBi YÜCE MUTLULUK KAYNAĞI Bir ERDEM varken. Niçin sen BU hayatı bir problem yumağı haline dönüştürüyorsun ki? BAK sana Hayat veren Dünya.. Güneşin VE KENDİ etrafında, dönerken NE kadar ahe...nkli, Ne kadar uyumlu Kendinden ne kadar emin Aşkla dönüyor . Geceyi, gündüzü, Mevsimleri yaratarak.. Üzerinde yaşayan herşeye, BEKLENTİSİZ Hayat veriyor.. Sense özünü kaybetmişsin, SEVGiSiZSiN.. Savaşlarla, kavgalarla, talanlarla, yalan dolanla.. Endişe, Korku ve beklentilerinle.. Hem kendine, Hemde dünyaya zarar veriyorsun. Ona verdiğin bu zarar.. Tusunami, deprem, iklim değişikliği, ve daha birçok şekilde Katlanarak sana geri dönüyor. Farkında mısın? Böylece Acı çekip Mutsuz oluyorsun. SEN sana Dünyanının sunduğu BU.. nimeti , BU MUCİZEYİ Koşulsuz sevginle beklentisiz AŞKLA yaşamayı seç. SEÇ Ki AŞK OLSUN.. Hayat öylesine muazzam bir armağan ki SEN niçin hemen şimdi, Dünya gibi uyumlu, Onun gibi beklentisiz, yaşamıyorsun ki?  Neden bu tasa, bu endişe niye?, Kime bu öfke ANLAMIYORUM ki SEVMEK ..ÇOK MU ZOR..? SEN HEMEN Şimdi Barış içinde huzurlu yaşamayı seç.. Önce KENDİLE BARIŞ SEN Barış ki Diğerlerine de yol açılsın, .. BEN daima seninleyim. Ne kadar küçük olursa olsun ilk adımı isteyerek at. İyileşmeyi ve öğrenmeyi tüm içtenliğinle iste, MUCİZELER mutlaka gerçekleşecektir. KENDİNLE BARIŞ, DÜNYA SENİNLE BARIŞMAYA HAZIRDIR ______Cavit Çağ________
 
 

19 Ağustos 2011 Cuma

EGO


Ego senin gerçek özünün tam tersidir. Ego sen değilsin. Ego toplumun yaratmış olduğu ve senin bu sayede oyuncakla oynamaya devam edebildiğin ve asla gerçek şeyi sormadığın bir kandırmacadır. Bu yüzden ben egonu bırakmadığın sürece asla kendini bilemeyeceğin konusunda ısrar ediyorum
Doğduğun zaman hakiki benliğine sahiptin. Sonra sahte bir benlik yaratmaya başladılar: . Senin kim olduğunla ilgili sa...hte bir fikir yaratıyorlar. Sana bir isim veriyorlar ve bu ismin etrafında hırslar, şartlanmalar yaratıyorlar.
Bu ego her türlü arzuya, hırsa sahiptir, her şeyin her zaman zirvesinde olmak ister. Sen bu ego tarafından kullanılıyorsun. Ve bu asla sana hakiki, gerçek benliğin hakkında en küçük bir ipucuna dahi izin vermez ve senin hayatın kendi hakikatinin içindedir. Bu yüzden bu ego sadece mutsuzluk, acı, kavga, hayal kırıklığı, delilik, intihar, cinayet; her türden suçu üretir.
Hakikati arayan birisi tam bu noktadan başlamalıdır: Ne zaman toplum tarafından bir şey olduğun söylenirse ondan kurtul. Kesinlikle sen o değilsin. Çünkü senin dışında hiç kimse senin kim olduğunu bilemez: Ne anne baban, ne öğretmenlerin, ne de din adamların. Senin dışında hiç kimse kendi varlığının mahremiyeti içine giremez. Bu yüzden seni hiç kimse tanımıyor; senin hakkında ne söylerlerse söylesinler hepsi yanlış.
Onu bir kenara fırlat. Tüm egoyu paramparça et. Egoyu yok ederek, kendi özünü keşfedeceksin. Ve bu keşif mümkün olan en muhteşem keşiftir çünkü o mutlak saadete doğru, sonsuz hayata doğru bütünüyle yeni, kutsal bir yolculuktur.
Seçebilirsin: Ya hayal kırıklığı, acı, mutsuzluk; o zaman egoya tutunmaya, onu beslemeye devam et. Yahut huzur, sükûnet, saadet. Fakat o zaman masumiyetini yeniden kazanmak zorundasın.
OSHO

EGO


Ego senin gerçek özünün tam tersidir. Ego sen değilsin. Ego toplumun yaratmış olduğu ve senin bu sayede oyuncakla oynamaya devam edebildiğin ve asla gerçek şeyi sormadığın bir kandırmacadır. Bu yüzden ben egonu bırakmadığın sürece asla kendini bilemeyeceğin konusunda ısrar ediyorum
Doğduğun zaman hakiki benliğine sahiptin. Sonra sahte bir benlik yaratmaya başladılar: . Senin kim olduğunla ilgili sa...hte bir fikir yaratıyorlar. Sana bir isim veriyorlar ve bu ismin etrafında hırslar, şartlanmalar yaratıyorlar.
Bu ego her türlü arzuya, hırsa sahiptir, her şeyin her zaman zirvesinde olmak ister. Sen bu ego tarafından kullanılıyorsun. Ve bu asla sana hakiki, gerçek benliğin hakkında en küçük bir ipucuna dahi izin vermez ve senin hayatın kendi hakikatinin içindedir. Bu yüzden bu ego sadece mutsuzluk, acı, kavga, hayal kırıklığı, delilik, intihar, cinayet; her türden suçu üretir.
Hakikati arayan birisi tam bu noktadan başlamalıdır: Ne zaman toplum tarafından bir şey olduğun söylenirse ondan kurtul. Kesinlikle sen o değilsin. Çünkü senin dışında hiç kimse senin kim olduğunu bilemez: Ne anne baban, ne öğretmenlerin, ne de din adamların. Senin dışında hiç kimse kendi varlığının mahremiyeti içine giremez. Bu yüzden seni hiç kimse tanımıyor; senin hakkında ne söylerlerse söylesinler hepsi yanlış.
Onu bir kenara fırlat. Tüm egoyu paramparça et. Egoyu yok ederek, kendi özünü keşfedeceksin. Ve bu keşif mümkün olan en muhteşem keşiftir çünkü o mutlak saadete doğru, sonsuz hayata doğru bütünüyle yeni, kutsal bir yolculuktur.
Seçebilirsin: Ya hayal kırıklığı, acı, mutsuzluk; o zaman egoya tutunmaya, onu beslemeye devam et. Yahut huzur, sükûnet, saadet. Fakat o zaman masumiyetini yeniden kazanmak zorundasın.
OSHO

EGO


Ego senin gerçek özünün tam tersidir. Ego sen değilsin. Ego toplumun yaratmış olduğu ve senin bu sayede oyuncakla oynamaya devam edebildiğin ve asla gerçek şeyi sormadığın bir kandırmacadır. Bu yüzden ben egonu bırakmadığın sürece asla kendini bilemeyeceğin konusunda ısrar ediyorum
Doğduğun zaman hakiki benliğine sahiptin. Sonra sahte bir benlik yaratmaya başladılar: . Senin kim olduğunla ilgili sa...hte bir fikir yaratıyorlar. Sana bir isim veriyorlar ve bu ismin etrafında hırslar, şartlanmalar yaratıyorlar.
Bu ego her türlü arzuya, hırsa sahiptir, her şeyin her zaman zirvesinde olmak ister. Sen bu ego tarafından kullanılıyorsun. Ve bu asla sana hakiki, gerçek benliğin hakkında en küçük bir ipucuna dahi izin vermez ve senin hayatın kendi hakikatinin içindedir. Bu yüzden bu ego sadece mutsuzluk, acı, kavga, hayal kırıklığı, delilik, intihar, cinayet; her türden suçu üretir.
Hakikati arayan birisi tam bu noktadan başlamalıdır: Ne zaman toplum tarafından bir şey olduğun söylenirse ondan kurtul. Kesinlikle sen o değilsin. Çünkü senin dışında hiç kimse senin kim olduğunu bilemez: Ne anne baban, ne öğretmenlerin, ne de din adamların. Senin dışında hiç kimse kendi varlığının mahremiyeti içine giremez. Bu yüzden seni hiç kimse tanımıyor; senin hakkında ne söylerlerse söylesinler hepsi yanlış.
Onu bir kenara fırlat. Tüm egoyu paramparça et. Egoyu yok ederek, kendi özünü keşfedeceksin. Ve bu keşif mümkün olan en muhteşem keşiftir çünkü o mutlak saadete doğru, sonsuz hayata doğru bütünüyle yeni, kutsal bir yolculuktur.
Seçebilirsin: Ya hayal kırıklığı, acı, mutsuzluk; o zaman egoya tutunmaya, onu beslemeye devam et. Yahut huzur, sükûnet, saadet. Fakat o zaman masumiyetini yeniden kazanmak zorundasın.
OSHO

16 Ağustos 2011 Salı

SEVGI VE GÜVEN


Sevmeyi engelleyen temel nedenlerden biri de karşımızdaki insana duyduğumuz güvensizliktir. Çünkü insan güven duyduğu bir insana sevgisini rahatça akıtabilir.

İnsanı güvensizliğe iten sebepler nedir? İnsan neden bir başkasına güven duymaz? Bu soruların cevabını o insanın daha önce geçirdiği deneyimlerinde ve bu deneyimlerden ürettiği yargılarında aramak gerekir. Eğer bir insan ilişkilerinde karşı t...araftan devamlı darbeler yemişse, çeşitli yargılar içinde olması da doğaldır. Ama bir ilişkiden vardığı yargıyı, bütün insanlara karşı kullanması ne kadar sağlıklıdır? Bir yargıdan başka bir yargıya geçiş.

Bir insanı güvensizliğe iten nedenlerin başında, onun, daha önceki ilişkilerinden getirdiği korkuları yatar. Bu korkular, aldatılma korkusu, terkedilme korkusu, sevgi alamama, aşağılanma vesaire olabilir. Bu tür korkular insanın, diğer insanlara yaklaşmasını engeller ve dolayısiyle onlara karşı içindeki sevgiyi çıkarmakta zorlanır. Böyle bir insan, girdiği ilişkilerde hiçbir zaman mutlu ve başarılı da olamaz. Sevginin akıtılmaması insanı zamanla daha da çok bunalıma iter.

Demek ki insanın sevgiyi yaşayabilmesi için ilkönce onu güvensizliğe iten korku engelini aşması gerekir. Bunun için önyargılarımızı bırakmalıyız. Korkunun yıkıcılığından kurtulup, sevginin yapıcılığına ulaşmanın yollarını aramalıyız.

27 Temmuz 2011 Çarşamba

Tanrı'dan mektup

Sevgili ……..,     Herkes kendini tamamen birine vermeyi, karşısındakiyle arasında güçlü bir manevi bağ kurabilmeyi, gerçekten sevilmeyi ister ama ben buna “Hayır” diyorum. Yalnız olmaktan tatmin olana, keyif alana ve mutlu olana kadar, kendini tam anla...mıyla ve koşulsuzca Bana teslim etmeden önce senin için planladığım özel ve sıra dışı ilişkiye hazır olamazsın. Plan yapmaya, dilekte bulunmaya bir son vermeni ve Benim sana var oluşun en heyecanlı planını aktarmama izin vermeni istiyorum. Senin için en iyisini istiyorum. Bunu sana Benim getirmeme lütfen izin ver.     Her şeyin en iyisini beklerken Bana dikkat etmen gerekir. Benim sağladığım tatmin olma duygusunun tadını çıkar. Sana söyleyeceğim şeyleri dinlemeye ve bunlardan bir şeyler öğrenmeye devam et . Sadece bekle. Hepsi bu. Tedirgin olma. Endişelenme. İstediğin şeyleri bulma ümidiyle etrafına bakıp durma. Sadece Bana bak aksi takdirde sana göstermek istediğim şeyleri göremezsin. Ve sonra hazır olduğunda da seni hayal ettiğinden de harika bir aşkla şaşırtacağım.     Senin için belirlediğim kişi için hazır olana kadar (ki şu anda bile ikinizin aynı zamanda hazır olması için uğraşıyorum), her ikiniz de Benimle ve sizler için hazırladığım hayatlarla tatmin olana kadar Benimle olan ilişkinizin uyumunun bir benzeri olacak sevgi deneyimini tatma şansın olmayacaktır. Bu Gerçek Aşk’tır.     Evet, seninbu harika sevgiye sahip olmanı istiyorum. Benimle olan ilişkinin diğer bir insanda tezahür ettiğini görmek ve sunduğum güzellik, kusursuzluk ve sevginin sonsuz birliğinin elle tutulur bir şekilde keyfine varmak istiyorum. Seni sınırsız sevdiğimi bil.Buna inan ve mutlu ol.     Sevgiler, Tanrı       Not: Bu mektubu her gün okuyun.. Kelimelerin gerçekten ne anlatmak istediğini içinize sindirin.    

Tanrı'dan mektup

Sevgili ……..,     Herkes kendini tamamen birine vermeyi, karşısındakiyle arasında güçlü bir manevi bağ kurabilmeyi, gerçekten sevilmeyi ister ama ben buna “Hayır” diyorum. Yalnız olmaktan tatmin olana, keyif alana ve mutlu olana kadar, kendini tam anla...mıyla ve koşulsuzca Bana teslim etmeden önce senin için planladığım özel ve sıra dışı ilişkiye hazır olamazsın. Plan yapmaya, dilekte bulunmaya bir son vermeni ve Benim sana var oluşun en heyecanlı planını aktarmama izin vermeni istiyorum. Senin için en iyisini istiyorum. Bunu sana Benim getirmeme lütfen izin ver.     Her şeyin en iyisini beklerken Bana dikkat etmen gerekir. Benim sağladığım tatmin olma duygusunun tadını çıkar. Sana söyleyeceğim şeyleri dinlemeye ve bunlardan bir şeyler öğrenmeye devam et . Sadece bekle. Hepsi bu. Tedirgin olma. Endişelenme. İstediğin şeyleri bulma ümidiyle etrafına bakıp durma. Sadece Bana bak aksi takdirde sana göstermek istediğim şeyleri göremezsin. Ve sonra hazır olduğunda da seni hayal ettiğinden de harika bir aşkla şaşırtacağım.     Senin için belirlediğim kişi için hazır olana kadar (ki şu anda bile ikinizin aynı zamanda hazır olması için uğraşıyorum), her ikiniz de Benimle ve sizler için hazırladığım hayatlarla tatmin olana kadar Benimle olan ilişkinizin uyumunun bir benzeri olacak sevgi deneyimini tatma şansın olmayacaktır. Bu Gerçek Aşk’tır.     Evet, seninbu harika sevgiye sahip olmanı istiyorum. Benimle olan ilişkinin diğer bir insanda tezahür ettiğini görmek ve sunduğum güzellik, kusursuzluk ve sevginin sonsuz birliğinin elle tutulur bir şekilde keyfine varmak istiyorum. Seni sınırsız sevdiğimi bil.Buna inan ve mutlu ol.     Sevgiler, Tanrı       Not: Bu mektubu her gün okuyun.. Kelimelerin gerçekten ne anlatmak istediğini içinize sindirin.    

26 Temmuz 2011 Salı

Sen ne zaman......

Sen ne zaman inci tanem oldun gözümde..Ne zamandır yıldızların yıldızlarımın komşusudur..Bu rüzgar hep senin kokunu mu taşıyordu ,seni koklayınca mı rüzgarlar kıskandılar tenini ;hep sen kokar oldu bu hava ..
Sen ne derinlikte daldın da buldun beni,göklerin üstümüdür incilerin doğduğu yer ,denizlerin serinliği mi..Söyle bana yıldız gözlü adam ,hangi mavi derinliklerden buldun  incilerimi..

Bir ömürlük sade kahve gibisin ... tadında telvenin hazzı ,gözünün renginde köpüğü ;seni içmeye kıyamadığım ,tadına doyamadığım kahvem diye saklarım ben dilimde...

Nadide Polat

25 Temmuz 2011 Pazartesi

SİMURG EFSANESİ

Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı olan Simurg (Zümrüd-ü Anka ya da batıda bilinen adıyla Phoenix), Bilgi Ağacı'nın dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş. Bu kuşun özelliği gözyaşlarının şifalı olması ve yanarak kül olmak suretiyle ölmesi, sonra kendi küllerinden yeniden ...dirilmesidir. ....

Kuşlar Simurg'a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında her şey ters gittikçe onlar da Simurg'u bekler dururlarmış. Ne var ki, Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler. Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg'un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg'un var olduğunu anlayan dünyadaki tüm kuşlar toplanmışlar ve hep birlikte Simurg'un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler.

Ancak Simurg'un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağı'nın tepesindeymiş. Oraya varmak için ise yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekirmiş, hepsi birbirinden çetin yedi vadi... İstek, aşk, marifet, istisna, tevhid, hayret ve yokluk vadileri... Kuşlar, hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. İsteği ve sebatı az olanlar, dünyevi şeylere takılanlar yolda birer birer dökülmüşler. Yorulanlar ve düşenler olmuş...
"Aşk denizi"nden geçmişler önce...". "Ayrılık vadisi"nden uçmuşlar...". "Hırs ovası"nı aşıp, "kıskançlık gölü"ne sapmışlar... Kuşların kimi "Aşk denizi"ne dalmış, kimi "Ayrılık vadisi"nde kopmuş sürüden... Kimi hırslanıp düşmüş ovaya, kimi kıskanıp batmış göle... Önce Bülbül geri dönmüş, güle olan aşkını hatırlayıp; Papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş (oysa tüyleri yüzünden kafese kapatılırmış); Kartal, yükseklerdeki krallığını bırakamamış; Baykuş yıkıntılarını özlemiş; Balıkçıl kuşu bataklığını.
Yedi vadi üzerinden uçtukça sayıları gittikçe azalmış. Ve nihayet beş vadiden geçtikten sonra gelen Altıncı Vadi "şaşkınlık" ve sonuncusu Yedinci Vadi "yokoluş"ta bütün kuşlar umutlarını yitirmiş...

Kaf Dağı'na vardıklarında geriye otuz kuş kalmış. Sonunda sırrı, sözcükler çözmüş: Farsça "si", "otuz" demektir... murg" ise "kuş"... Simurg'un yuvasını bulunca ögrenmişler ki; "Simurg - otuz kuş" demekmiş. Onların hepsi Simurg'muş. Her biri de Simurg'muş. 30 kuş, anlar ki, aradıkları sultan, kendileridir ve gerçek yolculuk, kendine yapılan yolculuktur.
Simurg Anka'yı beklemekten vazgeçerek, şaşkınlık ve yokoluşu da yaşadıktan sonra bile uçmayı sürdürerek, kendi küllerimiz üzerinden yeniden doğabilmek için kendimizi yakmadıkça, her birimiz birer Simurg olmayı göze almadıkça bataklığımızda, tüneklerimizde ve kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız.

Şimdi kendi gökyüzünde uçmak zamanıdır...

22 Temmuz 2011 Cuma

kendinle, aşkla


ASLA ümidini kaybetme, tam tersine tamamen boş ve herşeyden arınmış olana
dek dayan.

KENDİ KÜLLERİNDEN KENDİNİ Yeniden YARAT…YENİDEN DOĞ..

...İşte o zaman SENİ SEVEN SANA DEĞER VEREN, SENİN SEVDİĞİN SENİN DEĞER verdiğin MUTLU BİR YAŞAMIN TEMELLERİNDE ve yeniliğinde gerçegin içinde herşeye yeniden başlayabilirsin.

BENİMLE ..YANİ KENDİNLE ..YANİ ..AŞKLA..

Ve yeniyle dolarken,İÇİNDEKİ ÇOCUĞU ÖZGÜR BIRAKIP..Tüm BAĞIMLILIKLARINA SON vererek.. küçük bir çocuk gibi olabilir ve bu yaşamın mucizevi harikalığının tümüyle keyfini çıkarabilirsin… MUTLU OLABİLİR.. MUTLU EDEBİLİRSİN..

Ne kadar küçük olursa olsun ilk adımı isteyerek at.

İyileşmeyi ve öğrenmeyi tüm içtenliğinle iste, MUCİZELER mutlaka gercekleşecektir.

21 Temmuz 2011 Perşembe

Yaşam için


YAŞAM İÇİN

Kural 1: Asla kendinden şüphe etme... Sen ne hissediyorsan o her zaman doğrudur. Dünyadaki bütün insanlar toplansa ve sana aksini söylese bile senin hissettiklerin senin için doğrudur. Onlar farklı hissedebilir, farklı düşünebilir ama bu senin hissettiklerinin yanlış olduğunu göstermez, sadece onlardan farklı olduğunu göste...rir.



Kural 2: Asla farklı olduğun için utanma. Eğer çevrende senin gibi düşünen, seni anlayan insanlar yoksa o zaman çirkin ördek yavrusu hikâyesini hatırla... Muhtemelen sen yanlış yerde, yanlış insanlarla birlikte olduğun için seni anlamıyorlardır. O halde hedefin, ait olduğun yeri bulmak olmalıdır. Asla muhteşem bir kuğu olduğun gerçeğini unutma ve ördek olmak için uğraşma.



Kural 3: Geçmişte yaptıkların için pişmanlık duyma ve özür dileme. Yaşadıklarının senin için önemli bir ders olduğunu kendine hatırlat. Bu tecrübe ile aldığın bilgiyi özenle incele, olayda yaptığın hataları ve yeniden aynı durumda olsan nasıl davranacağını iyice düşün ve gelecek olaylar için kendini hazırla. Kırılan vazo tamir edilemez ama gelecekte başka vazoların kırılması önlenebilir



Kural 4: Mümkün olduğunca kimsenin senin adına karar vermesine izin verme ama başkalarının haklı olabileceğini de unutma. Bu hayat senin ve istediğin gibi yaşamaya hakkın var, fakat başkalarını dinle ve onların bakış açısını anlamaya çalış.



Kural 5: Ailen dışındaki insanlarla ilişkilerinde, asla kendi ihtiyaçlarını ikinci plana atma ve kendini hayallerle kandırma. Her zaman ama her zaman önce sen gelmelisin. Asla başka insanlar üzülmesin diye kendini üzmeyi tercih etme. Sen kaldırabiliyorsan, onlarda kaldırabilir. Karşındaki insan senin mutluluğunu düşünmüyorsa ve senin üzülmene yol açıyorsa, o zaman o insan sana değer vermiyor demektir. Bu kişileri değiştireceğini ya da sana zamanla önem vereceğini düşünme. Sana karşılıksız sevgi veren ve senin için her şeyi göze alabilecek tek insanlar ailendir.



Kural 6: Asla kaybetmekten korkarak, sırf inanmak istediğin için karşındaki insanın sevgi sözcüklerine inanma. Sevgi insanın kalbindedir, gözlerindedir, davranışlarındadır, ses tonundadır, sana verdiği önemde ve değerdedir, senin için yaptığı fedakârlıklardadır. İnsanlar çok kısa zamanda sevgi sözcüklerini umarsızca dağıtmaya başlarlar. Bunları dinle ama gerçek sevgiyi karşındakinin davranışlarına bakarak bul. İnanmak istediğin için değil, gerçek olduğu için karşındaki insanın sözlerine inan...



Kural 7: Her zaman ama her zaman, mutlaka kalbini dinle. Hayatta senin için neyin doğru olduğunu bir tek içindeki ses söyleyebilir. Dolayısıyla içindeki sesle konuşmayı öğren. Her gün kendinle kalmak için zaman ayır ve kalbini dinle. Başka şekilde hissetmek için ikna etmeye değil, gerçekten ne hissettiğini bulabilmek için dinlemeye çalış. Bazen içindeki ses sana çok zor geleni yapmanı söyleyebilir ya da duymak istemediklerini söyleyebilir. Korkma ve içindeki sesi dinlemeye devam et...



Kural 8: Her zaman ama her zaman, mutlaka kendine iyi davran. Kendini sev, şefkatle yaklaş. Yanlış yaptığında acımasızca kendini eleştirip üzme... Aksine başını okşa, kendini kucakla ve her şeyin geçeceğini söyle. Üzgün olduğunda, kırıldığında, acı çektiğinde, mutsuz hissettiğinde kendine özen göster, tıpkı hasta bakar gibi kendine bakım uygula. Yapmaktan hoşlandığın aktivitelerle meşgul ol ve bu durumdan çıkarak kimsenin seni incitmesine, üzmesine izin vermeyeceğini göster.



Kural 9: Hayatta her şeyin bir bedeli olduğunu asla unutma ve bedel ödemekten istemediğin için kendini boşlukta bırakma. Örneğin bir insanı incitmişsen, ödeyeceğin bedel o insanın güvenini yitirmektir. Eğer seni sevmeyen biriyle birlikteysen, yalnız kalmaktan korkup ilişkini sürdürme, çünkü bunun bedeli sevgisiz bir hapiste yaşamaktır. Eğer farklı olmaktan korkuyorsan ve başka insanları taklit edip onlar gibi olmaya çalışıyorsan, ödeyeceğin bedel kendine olan saygını yitirmek olacaktır. Diğer taraftan bazen kendin gibi olmanın bedelinin de yalnız kalmak olduğunu unutma. O halde yaşamda her zaman bir bedel ödeyeceğini hatırla. Bir adım atmadan önce mutlaka ödeyeceğin bedeli bil ve kazanacaklarına değip değmediğine bakarak kararlarını ver.



Kural 10: İnsanlara karşı nazik ve sevecen ol, ne olursa olsun asla bir başka insanı kırmak için konuşma, bilinçli olarak üzmeye çalışma ve kendi acını hafifletmek için bir başkasını yaralama.



Kural 11: Hayatta en büyük dostun sen olabileceğin gibi hayattaki en büyük düşmanın gene sen olabilirsin. Seçimini yap ve kendin için dostun mu yoksa düşmanın mı olacağına karar ver. Yaşamdaki tüm acıları atlatabilirsin, her şeye rağmen mutlu olmayı başarabilirsin, istersen kötü alışkanlıklarını bırakabilir ve her zaman yeniden başlayabilirsin. İstersen kendine yeni bir hayat kurabilirsin. Eğer sen kendinin dostu olabilirsen…



Kural 12: Asla tecrübe kazanmaktan kaçma… Ne kadar zor olursa olsun, yeniden ayağa kalk ve yola devam et. Hayatı öğrenmek için o tecrübelere ihtiyacın var. Kalbin aşk acısı ile yaralanmış ise, sonsuza kadar kendini aşka kapatma. Ruhun insanların acımasızlığı ile incinmiş ise, hayata küsüp kendini karanlık bir dünyada yaşamaya zorlama. Bedenin çok büyük acılar çekmişse, kendini uyuşturup bırakma. Unutma bilge insan hayatı yaşayandır.

14 Temmuz 2011 Perşembe

Aydınlanmak

Kişinin dayanıklığı, zorluklara karşı verdiği mücadele ile artar. Her fırtına, her yağmur, her kavurucu güneş ışını insanı güçlendirir.

Her reddediliş bir fırtına, bir yağmur, bir kavurucu sıcak değil mi ? Kimi fırına kadar sarsar, kimi yağmur gibi ıslatarak ürpertir. Kimi de kavurucu güneş gibi içimizi yakar.

Ama dağın yükseklerinde yetişen ağaçlar gibi bizi dayanıklı ve nadide kılar. Zorluklar daima geçicidir.

Her zorluk kendisi kadar, hatta daha büyük kazancı içinde taşır, çözümü de için de taşır.

8 Temmuz 2011 Cuma

Barani'den

Unutmaya ayarlanmış hafızalar üstüne kurulmuş olan dünya, dönmeye devam ederken, kıyamete dek..
Lekesiz kalplerin nurlu parlaklığında, her dua kabul olunmuş ve her vesvese susturulmuştur..bârânî..
atilla baran can

Görünen güzelliği herkes sever. Eğer; Gerçek aşkı arzuluyorsan, gözüne güzel görünene değil, herkesin farkına varamadığı ruhunu, güzelleştirene aşkını sunacaksın..bârânî..

Kaderin kötü gidişatına, zor da olsa katlanılabilir. Çünkü bu durumun bizim elimizde olmadığını eninde sonunda mecburen kabulleniriz.. Ama içimizi en çok burkan şey; Geriye dönüp baktığımızda, canımızı yakıp zamanımızı heba eden şeylerin, esasında hiçbir şeye değmediğini, nasıl olup ta yaşadığımız o zaman diliminde farkemediğimizi, anlamayışımızdır..bârânî..

Benden gördüğü değerin fazlasını bana vermeyeni silmeyi
Ve daha sonrasında ardıma yüzümü bile dönmemeyi
Kendime olan saygımı ve onurumu kimse için kaybetmemeyi
Asla değmeyecek şeyler için gözyaşı incilerimi dökmemeyi
Saygısız ve sevgisiz insanları asla affetmemeyi
...Ve dünyada yaşadığım her anı aşkla sevmeyi
Güç olsa da geç olmadan öğrendim..bârânî..

7 Temmuz 2011 Perşembe

Özgüven


Eğer özgüveninizi yitirdiğinizi düşünüyor ve nedenini sorguluyorsanız, ya da kendinize güveninizi nasıl pekiştireceğinizi merak ediyorsanız bu tavsiyeleri uygulayın.

1. Önce bütün olumsuz tecrübeleri unutun. Durup dururken güveniniz yitirmeniz, başarısızlık duygusunu yaşamanız bundan olabilir. O yüzden ilk adim olarak geçmişteki bütün ...kötü deneyimleri yok edin. Beyninizden silin gitsin!

2. Kendinizle iletişiminiz çok önemli. ”Sen bunu yeneceksin” gibi cümleler kurmayın. Yani kendinize iç sesinizle “sen” diyorsanız bu sorundur. İlk olarak kendinizle “iletişim”e geçip, “ben bunu yaparım” şeklinde cümlelerle ise başlayın.

3. Erteleme olayına bir son verin. Bir şeyi sonlandırmayıp, yarım bırakma, başarılı olamama korkusuna dayanabilir. “Şu an” yapacağınız ne varsa “hemen şimdi” yapın. Bir not edin bakalım, “yarım” bıraktığınız işler çok fazla mı? Onları tamamlamak güven duygunuzu rehabilite edecektir. Çok basit şeylerde bile bunu uygulayın. Saçınızı kestirmeyi ne zamandır erteliyor musunuz? Hemen gidin kestirin mesela..

4. Kesin olarak istediğiniz şeyin ne olduğunu düşünün. Tam olarak neyi, ne kadar, nerede ve nasıl elde etmek istiyorsunuz? Bunu dakikalarca düşünüp, o çok istediğiniz şeye odaklanın. Adrenalinizin arttığını, istediğiniz şeye kavuşmayı “düşünmenin” sizi pozitif bir ruh haline soktuğunu göreceksiniz.

5. Kötü tecrübeleri beyninizin bilgisayarını çöp kutusuna atıp, silmiştiniz ya. Eh simdi, arkadaşlarınızla beraberken biraz sıkılıyorsunuz değil mi? Onlara hep ”dertlerinizden” söz ederdiniz hani! Canım, biraz düşünün, sizin hiç başarınız olmadı mı geçmişte. Dost sohbetlerinde arada sırada bu başarılarınızdan da söz edin.. Anlatırken bunu nasıl yaptığınızı yeniden hatırlayacaksınız. Belki de bu yöntem, başka ulaşmak istediğiniz idealleriniz için de işe yarar!

6. Çevrenizi iyi gözlemlediniz mi? Başarılı ve mutlu insanlar genellikle “Çözüm”e odaklıdır. Bu insanlar yüzde 20 problemlere, yüzde 80 çözümlere odaklanır. Bazı sorunlar aslında sizin “büyüttüğünüz” kadar değil. Siz ona “odaklandıkça” o büyüyor, büyüyor ve çözülmez bir hale geliyor. Bu sorunlarda çıkmaza girdiğinizde bir “örnek” bulun. Yari sorunu çözmüş bir insan örneği. O, nasıl çözdü? Tamamen bu yönteme odaklayın kendinizi.

7. Enerjinizi çoğaltın. Çünkü enerji bize sadece fiziksel güç olarak gerekli değildir. Duyu organlarımız da enerji ile çalışır. Bu enerji sesinize, bakışınıza, görünüşünüze etki eder. Spor yaptığınızda seretonin ve endorfin hormanları artacak. Bu iletişimde çok önemli; Bakışlarınız da bu hormonların etkisiyle karşı tarafa daha kolay “olumlu” mesajlar göndermenizi sağlayacak. Kendinizi “iyi” hissetmek, güne gülümseyebilmek için spor çok önemli. Unutmayın, egzersizden uzak kaldığınızda, adeta benzinsiz bir araba gibisiniz!

8. Telkin çok önemli. Her ne istiyorsanız onu olmuş gibi hayal edin: Alt bilinciniz sadece şimdiki zamanı bilir. O yüzden gelecek zamanlı cümleler kurmayın. Örneğin, ”zayıflayacağım” derseniz asla zayıflayamazsınız. Belirsiz bir gelecek yerine, “şu anda yapıyorum” deyin.. Bu mesajı yolladığınızda, alt bilinciniz sizi o amaç için bazı tutumlara davet edecektir. Siz farkında bile olmadan… Enerjiniz çoğalacak, yavaş yavaş zayıflama isteği artacaktır.

9. Aman, renkler çok önemli. Giysilerde renk tonajlarına dikkat edin. Seçtiğiniz her renk sizi anlatıyor çünkü. Canlı renkler mutluluk ve neşeyi koyu renkler ise ciddiyeti temsil ediyor. Bu tarz olarak size en yakışanı seçin. Bu giysileriniz canlı renklere sahipse güveninizin kendiliğinden geliştiğini göreceksiniz. (Tabii yerine göre.. Bir is toplantısına da pırıl pırıl renklerle gidilmez elbette.) Şu açık ki, asil olarak “ten giysiniz”, yani solgun olmayan bir cilt, parıltılı bakışlar giysilerden daha da önemlidir. Olumlu düşündükçe farklı bir ten renginin ve bakışların sizde oturduğunu fark edeceksiniz.

10. “Evet” ve “hayır” lara dikkat. Hiç kimse size istemediğiniz bir şeyi yaptıramaz. Bazı insanlara da hayir demeyi öğrenin. Hoşlanmadığınız bir mekana sizi götürmek isteyen arkadaşınıza karşı rahatlıkla ” hayır” kelimesini kullanın. Birlikte keyif alacağınız mekanları seçecek arkadasınız mutlaka vardır. Sizi rahatsız eden, olumsuz ruh halinizi çoğaltan insanlarla ilişkinizi de gözden geçirin. Sizi üzen bir insanla yola devam etmek sizden sürekli götürecektir.

11. Geleceği “belirsiz” bırakmayın. Planlayın. O gerçekleştiğinde neler hissedersiniz, sürekli bunu düsünün. Artik o ideale, o “plan”a nasıl ulaşacağınızı düşünün ve kendinizi orada hayal edin sık sık. Örneğin işyerinizde “şef” mi olmak istiyorsunuz? Sürekli bunu nasıl gerçekleştireceğinizi düşünmenin ve bu anlamda somut olarak neler yapabileceğinizin ötesinde, o görevi “hayal” edin. Kendiniz orada, bir toplantıda iken hayal kurun örneğin. Hayaliniz güçlendikçe, tutumlarınız da değişecektir. Örneğin, o iste şef olmak için önce dil mi bilmeniz gerekiyor. Farkında olmadan ayaklarınız sizi bir bir hafta sonu kursuna doğru götürecektir.

12. Geleceği planlamak kendinize güveni, kendinize güvenmek de size bazı “formüller” de getirecektir. Örneğin zayıflamak istiyorsunuz ama neden şişmanladığınızın “formülü”nü dikkate almıyorsunuz. İşte olumlu bir şekilde başarıya odakladığınızda beyniniz, size “neden şişmanladığınız” i da anımsatacak. Ve sizi kilo almaya götüren nedenleri de hayatınızdan kaldırmak üzere planlar yapıyor olarak bulacaksınız kendinizi..

13. Bir de, “olumlu” anlam içeren kelimelere dikkat edin. Olumsuz olarak beyninize yerleştirdiğiniz cümleler size baskı yapar. Orada “beslenir” ve daha güçlü olarak geri dönebilir”. Bir örnek vermek gerekirse, “asla televizyon seyretmiyorum” demeyin. Beyniniz sizi daha istekli olarak TV seyretmeye zorlar. İnsanların “kötülükleriyle” uğraştığınızda da ters tepki verir. Kötü bir kelimeyi kullandığınızda ona yüklediğiniz anlamı bilincinize çağırırsınız! Bu kelimeyi çok sik hatırlamaya başlarsınız. Hatta yıllar sonra o eylemin içinde bile görebilirsiniz kendinizi. O nedenle “olumsuz” herhangi bir kelimeyi (Her ne olursa olsun) beyinize yerleştirmemeye özen gösterin

14. Hayatinizi yönlendirin. Ne eksikse yaşamınızda ona kanalize olun. Sevgi mi yok, sevgi birlikteliğine kanalize olun. O boşluğu bir sevgili dolduracaksa, yani ona gereksinimiz varsa bunu planlayın. Bir takım duygusal boşlukların yerini başka şeylerle kapatmayın. Zaten olumluya ve başarıya kanalize olmuş bir ruh hali, başka arayışlarınıza çözüm bulmak üzere de konumlanacaktır. Basarı ve sevgiyle birlikte donanmış benliğiniz, size enerjiyi ve mutluluğu da çağıracaktır.

Yazar: Ayla ÖNDER

16 Haziran 2011 Perşembe

Nasıl birine aşık oluyoruz

Sen geliştikçe, kendini geliştirmiş insanları çekersin. Yok geliştirmezsen, herşeyi karşıdakinden beklersen, o seni sevsin, o herşeyi yapsın vs hep aynı tarz insanları çekersin, sadece isimler değişir, hayatında kısır döngü oluşur. Yarım insan yarım insan...ları çeker, tam insan tam insanları çeker...   Evrensel Aşkta 4 evrensel aşama vardır:   1-tanıma fenomeni: Daha ilk tanıştığın zaman dersin ki "Ben seni sanki ta yıllardır, asırlardır, ebediyyen tanıyor gibiyim.." 2-zamansızlık fenomeni: "Seni daha çok yeni tanıyorum ama sanki senden öncesi yok gibi geliyo bana. Senden önce zaman yok gibi. Sanki hep sen varmışsın gibi.. Sanki hayat seninle başladı" duygusu.. 3-Yeniden Birleşme: "Seninle herşey yerli yerine oturdu, herşey tam. Seninle olduğumdan beri artık kendimi bütün hissediyorum." Bir oluyorsun. Daha doğrusu Bir'ken daha büyük BİR oluyorsun. 4-ihtiyaç fenomeni: Hayatımda sen olmazsan hayatın ne anlamı var?" duygusu. Mantığın "hayat devam eder" diyor, ama bir yanın "inşallah aynı anda ölürüz" diyor. Çünkü o kadar dolu dolu, o kadar zengin, o kadar çoğalarak çoğaltarak yaşıyorsun ki.. ondan sonra 3 gün 5 gün fazla yaşasan ne olacak diye düşünüyorsun..   Ama önemli birşey var: İhtiyaçtan dolayı sevmiyorsun, sevdiğin için ihtiyaç duyuyorsun. Bu fark çok önemli.   Aşık olduğumuz insanı nasıl seçeriz? Asıl bu seçimi yapan kim? Bilinçaltımız 1.si reptilyan dediğimiz bölüm: içgüdüler, yeme içme gibi bedensel fonksiyonlaro kontrol eder limbik sistem: ana rahmine düştüğümüz andan itibarenki duygularımız serebral korteks(neo korteks): mantık, akıl yürütme, yartıcı fikirler, plan, program, kararlar.   Aşkta seçimi reptiltan bölümle limbik sistem (eski beyin) yapıyor. Neokorteks ne derse desin;, saçma da bulsa da, onaylamasa da eski beyin seçim yapıyor. Neye göre: Anne-babamızda bizim gördüğümüz olumlu ve olumsuz özelliklere göre. Çünkü o beyin çocuk beyni, içimizdeki çocuğun beyni. Çocuk ne ister? Anne baba tarafından sevilmek ister. Onun besini odur. Anne baba çocuğun bir çok ihtiyacını tatmin etmemiştir; harika anne baba da olsa. Hepimizde incinmeler var. Çocuğun dileği ne? O yaraları iyileştirmek.   Her ilişki ama her ilişki -ne kadar memnun olsak da olmasak da, acı çeksek de, rahatsız da etse- aslında içimizdeki çocuğun yaralarını iyileştirme süreci. Şimdi ben içimdeki çocuk olarak, bilinçaltımda annemle babamın olumlu ve olumsuz özelliklerini görüyorum. Ve ben yine farkında bile olmadan- bilinçsizce aynı ortamı yaratarak -(ki orada eski beyin ebeveynle sevgiliyi karıştırıyor, ikisini aynı insan sanıyor) dolayısıyla anneye babaya benzer insanları hayatına çekiyor. Farkında bile olmadan. Sen belki annene benzeyen bir erkeği de kendine çekebilirsin, illa karşı cins ebeveynin özellikleri olması gerekmiyor. Neden? Bilinçaltında anneni babanı düzelterek, onların en mükemmel şekilde seni sevmesini sağlamak. Dolayısıyla biz anne babadan beklediğimiz şeyi (çocuğun anne babadan beklediği sevgiyi)bu kez partnerden bekliyoruz.   Eğer oturup şimdiye kadarki ilişki sürdürdüğünüz insanların bir listesini yaparsanız, hep benzer özelliklere sahip insanlar olduğunu fark edersiniz.   İlişkilerden örnek: Kadın çocukluğunda alkolik bir babadan dayak yiyerek büyümüştür. Onun kafasında (çocuk olarak) mutlaka baba onu sevmeli, ne olurs olsun. Kendisini sevilmeye layık biri olarak hissetmeye çalışıyor. Ama onun bilinçaltında sevgi=alkolik ve döven biri kaydı var. O yetişkin bir birey olduğunda sevgi istediğinde bilinçaltındaki kaydı neydi: alkolik ve döven biri. Zaten annesini ööyle görerek büyümüş. Bilinçaltında itina ile böyle birini çekiyor. Bu kişi 1000 kişilik bir salona girse, bir tek kişi bu özelliklere sahip osla onu bulur ve ona aşık olur. Sonra "kader" der. "Ne kadar kadersizim ki 3 kocadır boşadım, hepsi alkolik ve döven çıktı" Aslında bilinçaltındaki kayıtlar karşısına kader olarak çıkıyor. İlişkilerde daima biz içimizdeki yaraları iyileştirmek için ordayız. Umudumuz da karşımızdaki kişinin bizim yaralarımızı iyileştirmesi.   Bunu değiştirmek için: Öncelikle bu dünyada hiç bir insan bir ilişkiye "ben karşımdakini mutlu etmek için ilişkiye giriyorum" demez, her insan kendi mutlu oolmakiçin o ilişkiye girer. Ama biz ne yapıyoruz? Sanıyoruz ki "o beni sevsin (anne babamızın bizi sevmesini istediğimiz gibi), hayatını bize adasın, bizi mutlu etmeye.. böyle birşey yok. Ben yarım insansam ne bekliyorum? Karşımdaki gelsin, beni tamamlasın istiyorum. Hani o bütünleşme duygusu var ya. Hani bebekken "anne ve ben biriz" Bu kez "anne ve ben biriz" duygusunu farkında bile olmadan bilinçaltımda "sevgilim ve ben biriz" olarak yaşamak istiyorum. Annenin yerine sevgilimi koyuyorum.   Ne yapmamız gerekir derken: Yapmamız gereken şey: bu yaraları psikolojik sağaltımla tespit edip onlarla yüzleşmek gerek. Hep söylediğimiz bir formül vardır: Yüzleş, kucaklaş özgürleş. Önce sorunla yüzleşeceksin. Önce sen iyileştireceksin. Önce sen daha bütün bir insan haline geleceksin ki, sen bütün bir insan olarak başka bütün bir insanı hayatına çekebilsen. Çekim Yasası işte bu. Benzer frekanstaki insanlar geliyor hayatımıza çünkü.   Aşık olduğumuzda, aslında ilk başlangıçta, bizim kendi içimizde var olan ışığı karşımızdaki kişiye yansıtıyoruz. Aslında aşık olduğumuz kişide gördüğümüz özellikler Bizde var. Ama bunun farkında değiliz. Potansiyel.. henüz açığa çıkmamış.. Ama biz bu özelliklerin onda olduğunu "sanarak" ondan ayrılmak istemiyoruz. -biz aslında kendimizden ayrılmak istemiyoruz yani o farketmediğimiz kendi boyutumuzu keşfetsek bütünleşme yolunda ilerleyeceğiz. Yani o içimizdeki ben'le bütünleşme.. "Sen gidersen ben hiçim" diyoruz..   Sonra ne oluyor? Aşk, ilişki başlar. Bir süre sonra İki taraf birbirinin güvenini kazanır: "Biz bir çiftiz" duygusu. Bu ister sevgili boyutunda olsun, ister evlilik boyutunda. İki taraf da birbirine güveniyor ya, şimdi zamanı gelmiştir: İki taraf da aynı şeyi söyler: "Bak, ben şimdiye kadar iyi kız oldum -iyi oğlan oldum. Hep istediğin gibi davrandım. Şimdi artık ödül bekliyorum. Ödül ne: "Benim bilinçaltımda varolan beklenti hiyerarşilerinin senin tarafından doyuma ulaştırılması." İki taraf da aynı şeyi söylüyor. Ama direk söylemiyor da, iki taraf da diğerinin zihin okumasını istiyor. "Beni bu kadar seviyorsa, söylemeden ne istediğimi bilmeli.."   Sonra bizim kafamızdan geçirdiğimiz beklentilerimize yanıt almadığımızda ne oluyor? İki taraf da bir kenara çekliyor. İlk zamanlarda hep bir arada olmak istemeler, dokunmalar, onu 5 dakika görmek için 500km gitmeler, sürekli telefonla konuşmalar, onu 5 dakika görmeyi ödül hissetmeler vardır.   Ama bu dönemde "iyi kız-iyi oğlan" döneminden sonra beklentiler devreye girdiğinde (anne babadan yeterince alınamayan sevgi-onay ilişkide karşılanamadığında). iki taraf da geri çekilmeye başlıyor Ne oluyor o zaman: Dokunmalar azalıyor, sevişmeler azalıyor, tv izleme oranı artıyor, arkadaşlarla daha sık görüşülüyor, bilgisayarda daha sık zaman geçiriliyor   Ve GÜÇ MÜCADELESİ başlıyor.. Bu dönemde kendindeki-anne babadaki olumsuz özellikler (ama reddedilen-yoksayılan siyah gölge dediğimiz özellikler) partnerde görülmeye başlanıyor. Ve kavgalar çıkarılıyor; aslında "beni sev, beni sev" diyoruz. Tıpkı bebekken ağladığımız zaman annemizin meme vermesi gibi, ağlayarak kavga çıkararak sevgi-besin istiyoruz. Biz çocukluk döneminde onay görmek için, kabul görmek için, sevilmek için, çevreden kabul görmek için bir takım özelliklerimizi bastırıyoruz. Geride kalanları da pek beğenmediğimiz için ne yapıyoruz? Maske geliştiriyoruz, imaj geliştiriyoruz= SAHTE BEN. Bu imaj "bak ben ne kadar değerliyim? Bak ben ne kadar sevilmeye layığım" imajı. Sahte bir imaj. İmaj sahte birşeydir zaten. Ama bu imajın bir de beğenmediğimiz tarafları var, reddettiğimiz o yanları çuvala dolduruyoruz. Ona da "yadsıma" diyoruz. Başkalarında sıkça gördüğümüz ve beğenmediğimiz özellikler, aslında bizde olan ama kabul etmediğimiz özelliklerdir. Eğer ben çoğu insanın kıskanç olduğunu düşünüyorsam, aslında kıskanç olan benim. Ame ne yapıyorum? Ben kendimde kabul etmiyorum, onu çuvala tıkıyorum, bastırıyorum. Bunun gibi özelliklere biz "siyah gölge" diyoruz. Bir de o aşık olduğum kişide gördüğüm olumlu özellikler de benim "beyaz gölgem" Frakında bile olmadığım. Bu kez "o özellikler bende değil, onda var" sandığım için ne yapıyorum? Bu kez kaybetme korkusuna giriyorum. "O giderse ben bir hiçim" Yani o bir yansıtma. Sevgilimizde, aşık olduğumuz kişide tüm olumlu özellikleri görüyoruz.   Bu güne kadar hayatımıza kim girdiyse girsin, iyi-kötü-orta, işe yarar yaramaz,... her bir insanı hayatımıza biz çektik. Çünkü o ilişkiden alacağımız bir ders var. Her dönemde daima kendi frekansımıza uygun insanları hayatımıza çekiyoruz. Bu ilişkinin sonuçlarından hiç memnun olmasak da.   Biz geliştikçe karşımıza gelişkin insanlar çıkar, yok gelişmezsek, "karşıdaki bizi sevsin-mutlu etsin" diye beklersek, hep sorunlu ilişkiler yaşarız, yalnızca isimler değişir.. kısır döngü sürer gider..   Ne zaman ki kendimizle yüzleşir, kucaklaşır ve ebevenlerimizden çocukluğumuzdan özgürleşiriz; o zaman biz TAM oluruz, ve karşımıza da tam insanlar çıkar...   NİL GÜN      

Kendini Seven Sevilir

Her ne kadar ikisi çok benzer gibi görünse de ikisi arasında çok büyük bir fark vardır. Kişinin kendisini sağlıklı bir biçimde sevmesinin çok büyük bir dini değeri vardır. Kendisini sevmeyen kişi asla başka birisini seve...meyecektir. İlk sevgi halkası kalbinde ortaya çıkmalıdır. Şayet o senin için ortaya çıkmamışsa başka kimse için çıkamaz çünkü herkes senden çok daha uzaktadır.

Bu durgun bir göle taş atmak gibidir; ilk halka taşın etrafında oluşur ve sonra uzak kıyılara doğru yayılmaya devam edecektir. İlk sevgi halkası senin etrafında olmalıdır. Kişi kendi bedenini sevmelidir, kişi kendi ruhunu sevmelidir, kişi kendi bütünlüğünü sevmelidir.

Ve bu doğaldır; aksi taktirde hayatta bile kalamazdın. Ve bu güzeldir çünkü o seni güzelleştirir. Kendisini seven kişi zarif, alımlı olur. Kendisini seven kişinin, kendisini sevmeyen kişiden daha sessiz olması, daha meditasyon halinde, daha dua ile dolu olması kaçınılmazdır.

Eğer evini sevmezsen onu temizlemeyeceksin; eğer evi sevmezsen onu boyamayacaksın; eğer sevmezsen onu, nilüfer havuzu olan güzel bir bahçe ile çevrelemeyeceksin. Eğer kendini seversen kendinin etrafında bir bahçe yaratacaksın. Kendi potansiyelini geliştirmeye çalışacaksın, içindeki her şeyi ifade etmek için ortaya çıkarmaya çalışacaksın. Eğer seversen kendi üzerine yağdıracaksın, kendini beslemeye devam edeceksin.

Ve eğer kendini seversen şaşıracaksın: Diğerleri seni sevecektir. Hiç kimse kendisini sevmeyen kişiyi sevmez. Sen bile kendini sevemezsen başka kim bu derdi üstlenecek? Ve kendisini sevmeyen kişi tarafsız kalamaz. Unutma hayatta tarafsızlık yoktur.

Kendini sevmeyen insan kendinden nefret eder, nefret etmek zorunda kalacaktır; hayat tarafsızlık tanımaz. Hayat her zaman bir seçimdir. Eğer sevmezsen bu, sadece sevmeme halinin içinde kalabileceğin anlamına gelmez. Hayır, nefret edeceksin. Ve kendinden nefret eden kişi tahripkâr hale gelir. Kendinden nefret eden kişi diğer herkesten nefret edecektir; o son derece öfkeli ve saldırgan ve sürekli olarak hiddet içerisinde olacaktır. Kendinden nefret eden kişi nasıl diğerlerinin onu seveceğini umut edebilir? Onun tüm yaşamı mahvolacaktır. Kişinin kendisini sevmesi çok büyük bir dini değerdir.

OSHO

4 Mayıs 2011 Çarşamba

Kendini Bil Yeter sana

Bak dostum!

Cahil ile dost olma: İlim bilmez, irfan bilmez, söz bilmez; üzülürsün....

Saygısızla dost olma: Usul bilmez, adap bilmez, sınır bilmez; üzülürsün.

Aç gözlü ile dost olma: İkram bilmez, kural bilmez, doymak bilmez; üzülürsün,

Görgüsüzle dost olma: Yol bilmez, yordam bilmez, kural bilmez; üzülürsün.

Kibirliyle dost olma: Hal bilmez, ahval bilmez, gönül bilmez; üzülürsün.

Ukalayla dost olma: Çok konuşur, boş konuşur, kem konuşur; üzülürsün.

Namertle dost olma: Mertlik bilmez, yürek bilmez, dost bilmez; üzülürsün.

— İlim bil, irfan bil, söz bil.
— İkram bil, kural bil, doyum bil.
— Usul bil, adap bil, sınır bil.
— Yol bil, yordam bil.
— Hal bil, ahval bil, gönül bil.
— Çok konuşma, boş konuşma, kem konuşma.
— Mert ol, yürekli ol.
— Kimsenin umudunu kırma.

Sen seni bil; ömrünce bu yeter sana.

OLUN


Küçük dokunuşlar dramatik etkiler yaratır. Aşağıdaki yöntemler de sabır ve azimle uygulamaya devam ettiğiniz takdirde hayatınızda fiziksel, ruhsal, duygusal, zihinsel ve finansal açıdan devrim yaratacak güçte olan küçük dokunuşlar!

1. Saf su için: Vücudumuzun %70’i sudur. Diğer sebeplere atfedilen birçok hastalığın sebebi aslında temiz... su tüketilmemesidir. Bu yüzden evinize bir su damıtma ya da filtreleme sistemi kurabilirsiniz. Bunun yanı sıra, çoğu kişi yeterli miktarda su tüketmez. Susadığımızda içtiğimiz su yeterli değildir ne yazık ki! Ayrıca çay, kahve gibi içecekler vücudumuzda ekstra su kaybına neden olurlar. Bu ise ciddi hastalıkların habercisidir. Sözün kısası, günde en az 8–12 bardak arıtılmış su için ki bu en önemli hayat kaynağından mahrum etmeyin kendinizi.

2. Düzenli egzersiz yapın: Düzenli egzersiz yaşlanmayı yavaşlatır, hatta bir ölçüde tersine çevirir. Daha seyrek hastalanır, gün içinde çok daha fazla enerjik olursunuz. En önemlisi de, yaşınız kaç olursa olsun egzersizin kesinlikle ve kesinlikle faydasını görürsünüz. Yoga harika bir egzersiz metodu! İç organlarınızı denge ve düzene soktuğu gibi kaslarınızı nazikçe gerip esnetir ve güçlendirir. Günde 15–20 dakika yürümek bile son derece yararlıdır. Mevcut sağlık durumunuz belirlemek ve size uygun egzersiz önerilerini almak için doktorunuza başvurabilirsiniz.

3. Meditaston yapın: Düzenli olarak meditasyon yapanlar, kronolojik yaşlarından 10–20 yaş daha gençtirler! Meditasyon ile gün boyu konsantrasyonunuz ve farkındalığınız daha yüksek, hayatın güçlüklerine karşı daha güçlü ve güven dolu olursunuz. Sessiz bir yerde tek başınıza oturmak, gözlerinizi kapatmak ve nefes alış-verişlerinize odaklanmak çok basit ve etkili bir meditasyon şeklidir. Diğer meditasyon türlerini de öğrenebilirsiniz. Meditasyon sizi daha şefkatli, daha nazik, daha lütufkâr, daha nazik, daha ılımlı ve daha sabırlı bir kişi yapar. Aynı zamanda yaşama daha fazla değer vermenizi sağlar.

4. Affedici olun: Kin beyin kapasitemizi düşürür, fonksiyonlarını yavaşlatır. Zihnimizi neye odaklarsak, onu büyütürüz; bu nefret ve kin için de geçerlidir. Bu yüzden enerji kapasitemizi negatif içeriği olan bir şeye yöneltirsek asla önemli işler başaramaz, hedeflerimize ulaşamayız. Unutmayın, affetmek affettiğiniz kişi için değil, sizin içindir… Affetmek enerjinizi özgür bırakır. Bu yüzden kin ve nefretten vazgeçin ve kökeni ne kadar eskiye dayanırsa dayansın uzlaşma ve barış yoluna gidin.

5. Zihninizi ıvır zıvırdan arındırın: Eğer yaşamınızda yeni fırsatlar ve tecrübeler istiyorsanız, onlara yer açmalısınız. Öncelikle, sizi geçmişe sürüklemekten başka bir işe yaramayan ıvır zıvır olaylardan ve nesnelerden kurtarın zihninizi. Bu; kullanmadığınız ama size kötü bir hatıranızı hatırlatan bir kazak, kilerde sakladığınız kullanılmayan kap-kaçak, eski ilişkiler veya köhne ve modası geçmiş bir düşünce tarzı olabilir. İnatla eskiye sıkı sıkıya yapışmak, geleceğe yer bırakmaz. O halde dolabınızı gözden geçirin ve bir ya da daha fazla senedir kullanmadığınız eşyaları ihtiyacı olan birine verin. Hayatınızdaki ilişkileri gözden geçirin. Dostluk, arkadaşlık, iş ve özel ilişkiler… Bunlardan hangisi sizi geleceğe pozitif bir bakış açısıyla taşıyor, hangisi geçmişin karanlık sularına gömüyor? Masanızı, bilgisayarınızı, dolaplarınızı ve hayatınızı temizleyin, fazlalıklardan arındırın. Yaşamınıza temiz hava girmesine izin verin!

6. Borçlarınızdan kurtulun: 5 lira borçlu olmak bile uykularınızı kaçırıyor ama borç almadan da geçiminizi sağlayamıyorsanız (taksitler/acil harcamalar…), hatta borçsuz yaşamak sizin için tatlı bir hayalse, bugün bu hayali gerçekleştirmeye başlayın. Aylık gelirinizin %10’unu borçlarınız için ayırın. İsterseniz bunu başarabilirsiniz. Tek yapmanız gereken her ay bu miktarı kenara ayırmanız gerektiğini zihninize yerleştirmek ve bir alışkanlık haline getirmek. Yavaş yavaş borçlarınızdan kurtulduğunuzda nasıl da hafiflediğinizi ve özgür hissettiğinizi göreceksiniz.

7. İlişkilerinizi gözden geçirin: Hemen her isteğimizi gerçekleştirmek için diğer insanlara ihtiyaç duyarız. Bir şey satın almak istediğimizde satış görevlisiyle, tatile çıkmak istediğimizde acente çalışanıyla, eve dönmek istediğimizde trafiktekilerle bir tür ilişki içinde oluruz. Bu yüzden ilişki ve iletişim becerileri hayatta sahip olmayı en çok istediğimiz becerilerdendir. Çünkü malumunuz her kapıyı açan bir anahtar vardır ama bu anahtar illa ki bir kişinin elindedir. İş yerindeki üstleriyle iyi ilişkiler içinde olan kişiler kendileriyle aynı yeteneklere sahip meslektaşlarından daha hızlı yükselirler. Ayrıca, işten atılacak en son kişidirler; atılsalar bile yeni bir iş bulmakta hiç güçlük çekmezler. Bu yüzden iyi bir iletişim ustası olmak hayati önem taşır. Eğer bu alanda kötüyseniz, kimi zaman ağzınızla kuş tutsanız da işe yaramaz. Bu alanda kendinize yatırım yapın; iletişim becerilerinizi geliştirmenin, kendinizi doğru ifade etmenin yollarını arayın. Kurslara katılabilir, iletişim kitapları okuyabilirsiniz.

8. Amaçlarınızı belirginleştirip gözden geçirin: Belirgin, açık ve net amaçlarınız olsun. Bunları yazılı hale getirin. Kuru kuruya amaç yetmiyor tabi. Bunları günbegün gözden geçirmeli, ne zaman ulaşacağınızı belirlemelisiniz. Ayrıca hayatınızın farklı alanlarına yönelik fiziksel, ruhsal, zihinsel, duygusal ve kariyer hedefleriniz olmalı. Amacınız yoksa rotasız bir gemi, yörüngesiz bir gezegen gibi savrulursunuz. Bu durumda bir hedefe varma ihtimalinizi de minimumdur.

9. Günlük plan yapın: Maksimum verimlilik için her gününüz için bir plan yapın. Yapılacaklar listesi hazırlayın. Bunları önceliğe göre sıralayın. Acil işlere “A”, önemli ama acil olmayan işlere “B”, aciliyeti ve pek de önemi olmayan işlere “C”, önemsiz işlere de “D” gibi işaretler vererek işinizi kolaylaştırabilirsiniz. “A” kategorisindekileri bitirdikten sonra kalan zamanınıza göre “B”ye, oradan da “C”ye geçersiniz. “D” kategorisini duruma göre elimine edebilirsiniz. Hayatınızın her saatinin muhasebesini yaparak yaşamalısınız. Başarılı kişilerin başarı sırrı budur. Günün 24 saatini 30’a yükseltmek değil, eldeki 24’ü verimli kullanmak…

10. Günlük tutun: Hayatımız, yaşadıklarımız kaydetmeye değer! Başınızdan geçenleri, bunlara verdiğiniz tepkileri, hissettiklerinizi, öğrendiklerinizi yazabileceğiniz bir günlüğünüz olsun. Günlük tutmak farkındalığınızı artırır, içsel iletişiminizi güçlendirir, sezgisel yeteneklerinizi kuvvetlendirir, kendinizi eksileriniz ve artılarınızla tanımanızı sağlar.

Asoka Selvarajah

28 Nisan 2011 Perşembe

DUYGULARI İYİLEŞTİRMEK

Duyguların Hakkını Vermek

Duyguların hakkını verip onları tanıdığımızda, duy...gu doğamıza saygı göstermeyi öğrendiğimizde her türlü iyileşme mümkündür. Çünkü bastırılmış tüm enerjiler artık özgürdür. Her türlü hastalık, bastırılmış ya da yanlış yönlendirilmiş duyguların bedende, zihinde ruhta yarattığı tahribattır.
Bu nedenle, aslında hastalıklar yoktur,hastalık vardır : duyguların hastalığı.
Tıp dünyası, bin bir çeşit hastalık yaratmış olsa da hastalanmış ruhun ve onun sonucu olarak ortaya çıkmış bedensel hastalıkların tedavisi yine duygularla, duyguların yeni açığa çıkmış enerjisi ile sağlanır.
Duygularla barışmak, kişinin değerlilik duygusunu ve özgüvenini geliştiren en gerçek yoldur. Bir şey daha... Affetmek için travmayı hatırlamak bile şart değildir ama bireysel sınırlarını kızgınlık enerjisiyle yeniden inşa etmek şarttır.
Duyguları ifade etmek, bastırmaktan daha sağlıklıdır. Ama duyguyu ifade etmekten daha da sağlıklı bir yol var; kanalize etmek.
Örneğin ; kızgınlık duygumu bastırırsam kendime zarar veririm , ifade edersem başkalarını incitebilirim ama kanalize edersem, kendime ve onuruma yapılan saldırıdan kendimi koruyabilir, haksızlıklara dur deme gücünü yapıcı olarak kullanırım. “Artık bunu bana yapmana izin vermiyorum” diyebilirim.
Affetmek yaptığımız bir iyilik ve yücelik hali olsada , asıl olan kendi ruhumuzu tedavi etmek ve özgürleştirmek sürecidir.
İç dünyamızda bütünleşmek için kendi yarattığımız hapishanemizin duvarlarını yıkıp, sınırlarımızı belirleme sürecidir ; kimsenin sınırlarımızın içine biz izin vermeden giremeyeceği gücü kazanma süreci, gücümüze yeniden sahip çıkma süreci.
Affedebilme gücü sağlığımızı yeniden kazanma gücüdür. Affetmek sadece güçten gelir. Güç , sizi inciten kişiye zarar verebilieceğini bilmek ve buna rağmen zarar vermemeyi seçmektir.

27 Nisan 2011 Çarşamba

Yaşama Sevincini Öldürmek

Bedenimiz sağ kalır, ama ruhumuz er geç ölümcül darbeyi yer. En kusursuz cinayet budur; yaşama sevincimizi kimlerin öldürdüğünü, bunu hangi güdüyle yaptıklarını, suçluların nerede bulunacağını bilemeyiz.
Peki ya o adsız suçlular yaptıklarının farkında mıdırlar?
Hiç sanmam. Çünkü onlar da mutsuz, kibirli, düşkündürler; ve güçlü olduklarını zannederler...
(Paulo Coelho)

25 Nisan 2011 Pazartesi

Ben Barışığım

neymiş ?
o halde konuşmalarımız ,yazdıklarımız , söz ve kelimelerimiz işledikten... sonra gönderdiğimiz paketlerimiz oluyor ve ait oldukları yerlere gidiyor .. üç boyutlu gören birinin kariyer ve hırsları olmaz , korumacı davranmaz ,korkuları kalmaz ... dilediği gibi yönlendirir ,alır bırakır takılmaz ve ötesine doğru yol alır ... herkese hak ettiği şekilde davranır ,birinden alıp diğerinin üzerinden fırsat kollamaz . kendindeki kudreti hatırlayıp onu değerlendirebilme yetisini kazanmış olup ,herhangi bişeyin ta içine kadar girer, dışarıda kalmaz ve şefkatiyle katılır . kendine karşı daima dürüst ve samimidir .. en önemlisi de içinde bulunduğu hal ve duruma kabul vererek kendi kendini değerlendirebilme cesaretini gösterebilir ..... / selmaSee more

Ben Barışığım

neymiş ?
o halde konuşmalarımız ,yazdıklarımız , söz ve kelimelerimiz işledikten... sonra gönderdiğimiz paketlerimiz oluyor ve ait oldukları yerlere gidiyor .. üç boyutlu gören birinin kariyer ve hırsları olmaz , korumacı davranmaz ,korkuları kalmaz ... dilediği gibi yönlendirir ,alır bırakır takılmaz ve ötesine doğru yol alır ... herkese hak ettiği şekilde davranır ,birinden alıp diğerinin üzerinden fırsat kollamaz . kendindeki kudreti hatırlayıp onu değerlendirebilme yetisini kazanmış olup ,herhangi bişeyin ta içine kadar girer, dışarıda kalmaz ve şefkatiyle katılır . kendine karşı daima dürüst ve samimidir .. en önemlisi de içinde bulunduğu hal ve duruma kabul vererek kendi kendini değerlendirebilme cesaretini gösterebilir ..... / selmaSee more

21 Nisan 2011 Perşembe

AKLI SİLMELİ


Kendilerinin olan tek sözcük yok dillerinde, öyle çok ko-
nuşuyorlar ki...Bir söz insanın neresinden doğar dersiniz?
Dilinden mi, yüreğinden mi, aklından mı? Düşlerinden
mi yoksa gerçeğinden mi? Ve kaç kapıdan geçip yerini
bulur bir başka insanda? Yerini bulur mu gerçekten? Sözü
...yasaklamalı Ömür hanım yasaklamalı...Kimsenin kimseyi
anlamadığı bir dünyada söz boşluğu dövmekten başka ne
işe yarıyor ki? Olanağı olsa da insanların yürekleri ko-
nuşabilseydi dilleri yerine, her şey daha yalansız, daha içten
olurdu. Aklı silmeli diyorum insan ilişkilerinden. Yanılıyor
muyum? Olsun. Yanıldığımı biliyorum ya...

20 Nisan 2011 Çarşamba

İÇ SAVAŞ


Birisi ile savaşmak çok tehlikelidir çünkü düşmanına benzersin. Bu insanlığın en büyük problemlerinden birisidir. Birisi ile savaşmaya başladığında yavaş yavaş aynı teknikleri, aynı şekilde uygulamak zorundasın. O zaman düşman yenilgiye uğratılabilir ama onun yenildiği zaman geldiğinde, sen kendinin düşmanı olmuşsundur…. Sadece yüzeys...el şeyler değişir, derinde aynı çatışma sürer.
Çatışma insanın içindedir. O orada çözülmediği sürece, başka hiçbir yerde çözülemez. Politika senin içindedir; o zihnin iki kısmı arasındadır.
Savaş dışarıda değil , savaş senin içindedir. Ve benim anlayışım şudur: Sağ ve sol yarıküreler arasındaki içsel savaşı çözmediğin sürece asla huzur içinde sevemeyeceksin – asla- çünkü içsel savaş dışarıya yansıtılacaktır..

İÇ BARIŞIN BELİRTİLERİ


İÇ BARIŞIN BELİRTİLERİ
Eski deneyimlere dayanan korkulardan kaynaklanan düşünceler yerine, ani, kendiliğinden düşünme ve davranma eğilimi.
Uyanık geçirilen her anı kuşkulardan arınmış ve neşe içinde geçirme yetisi.
Başkalarını yargılamaya ilginin azalması.
Başkalarının davranışlarını yorumlamaya ilginin azalması.
...Çatışmalara ilginin azalması.
Kaygılanma ve vesvese yetisinin azalması (Bu çok ciddi bir belirtidir).
Sık sık, karşı konulmaz şükran duygularıyla dolma.
Doğayla ve başkalarıyla bağlantı içinde olmaktan dolayı doyumluluk.
Olayları baskı ve zorlamayla gerçekleştirmeye çalışmak yerine, doğal akışları içinde dönüşüme izin verme eğiliminde artış.
Başkalarından yayılan sevgiyi algılamaya duyarlılıkta artış ve sevgiye dolaysızca sevgiyle karşılık verebilme hazırlılığı.

Sevgi


Yaşamın En Büyük Enerjisi: Sevgi
Yaşamlarımız bize farklı öğrenme fırsatları sunan keyifli bir oyun sürecidir. Bu öğrenme fırsatlarının kimi keyifli tecrübelerken kimisi de bizi zorlayan, varlığımızı ve özümüzü unutturarak bizi dünyanın zorlu ve mücadeleci bir yer olduğunu düşündüren olaylar olabiliyor. Bütün bu süreç içerisinde sıklık...la kendimizi “yeter artık bu sorunlardan nasıl kurtulacağız?” derken bulabiliyoruz.

Elbetteki her türlü ihtiyacımıza çözüm olabilecek birbirinden farklı eylemler ya da yollar olabilir. Ancak sıklıkla unuttuğumuz şey her şeyi çözebilecek, iyileştirebilecek evrenin en büyük enerjisi olan sevgi oluyor.


Sizi üzen olayları veya kişileri düşünün. Gerçekten siz bu olay ve kişilere sevgi ile yaklaşabiliyor musunuz? Burada sıklıkla sevgi ile karıştırdığımız yakıp yıkan, bencilce ve sahiplenici duygulardan bahsetmiyorum. Burada gerçekten evrensel enerjinin özü ve beklentisiz sevgiden, evrenin var olan tek saf duygusundan bahsediyorum.

Bize öğretilen yaşam kurallarının pek çoğu ne yazık ki özümüzden çok uzak şeyler. Sevgi duygusu da bunlardan biri. Örneğin çocuğumu çok seviyorum, bu yüzden şu kişi ile evlenmesini istemiyorum veya şu mesleğe sahip olsun istiyorum gibi düşünceler aslında sevgi kaynaklı değil, korku kaynaklıdır. Sevdiğimiz kişilerin sadece bizim bildiğimiz yollarla mutlu olabileceği, aksi taktirde mutsuz olacağı ( ki korku kaynaklı olması bu varsayımdan çıkar) gibi düşünceler aslında sevdiğimizi söylediğimiz kişinin öğrenerek kendi özünü bulma yolunu tıkayan tutumlardır.

Bugün siz de kendi mutsuzluk kaynaklarınızı değerlendirin. İşinizden şikayet ediyorsunuz? Peki siz ona hak ettiği sevgiyi veriyor musunuz? Aynı şekilde affedemediğiniz kişileri düşünün. Gerçekten sevseydiniz hala affetmez miydiniz? Evrenin en büyük iyileştirici gücü sevgiyi bugün kendinize döndürün. Her birimiz gerçekten sadece var olduğu için sevilmeyi hak eden kişileriz. Bugün kendinizi içten bir şekilde sevin. Zihninizi bedeninizi ve tüm enerji alanınızı mutlak, saf sevgiyle doldurun. İçimizde yatan sevgi enerjisini uyandırın ve yaşamınızdaki sorunlara çevirin. Bu enerji ile iyileşemeyecek bir hastalık veya ortadan kalkmayacak bir engel olmadığını göreceksiniz.

19 Nisan 2011 Salı

Arınmadaki Destek Sevgi



Aldığımız bilgilerin, varlığımızda bilgeliğe dönüşebilmesi ancak arınmak ile mümkün.. Davranışları ile bilgeliğini sergileyen, bilge gibi davranan kişiler, arınmış demektir..

Bir insanın arınmışlık düzeyi en güzel sahip olduğu hoşgörüyle, anlayış ile ölçülebilir. Arınmış insan başkalarını yargılamaktan uzak, olayları ve insanları çok g...eniş bir bakış açısı ile görebilen, hoşgören, olaylar karşısında sukunetini yitirmeyen, her şeyi doğallıkla kabul eden bir yapıdadır. İyi ya da kötü diye ayrımları yapmaktan kaçınır, sevgisi bütüne, herkese ve her şeyedir. Hoşgörüsündeki yükseklik, onun bu sevgiyi bu şekilde eksiksizce ve adilce aktarabilmesini sağlar. Korku ve endişelerden hemen hemen tamamen uzaklaşmıştır. Güzellikleri yaratabileceğini bilir, ve olumsuzlukların da mutlaka bir hayırla geldiği bilincine sahiptir. Bu nedenle başkaları tarafından olumsuz görünen olaylar bile onun için olumsuz değildir. Bu tip olaylar karşısında üzüntülere, öfkelere, hırçınlıklara kapılmak yerine, olaydan görüp anlaması gerekenin ne olduğuna odaklanır, ve ne yaparak bu olayı aşabileceğine, olumluya dönüştürebileceğine bakar.. DÜŞÜNÜR. (Düşünmek arınmaya başlamanın birinci adımdır). Adildir, herkes tarafından güven duyulan bir kişiliktir. Kırmayan ve kırılmayandır..

Arınmada bize daima destek olacak ve bizim her zaman içimizde olmasını sağlamamız gereken, bize yol gösteren olarak kabul edeceğimiz tek olgu SEVGİDİR. Attığımız her adımda sevginin var olmasını sağlamak, her anımızda arınmışlık hali ile hareket etmemiz demektir. Burada anlatılmak istenilen sevgi sahiplenme duygusu taşımayan, koşulsuz bir sevgidir.

“Sevmek özgür bırakmaktır. Sahiplenmek demek değil.”

“Yaradılanı severim yaradandan ötürü.”

Bu iki söz, sevginin ayrım yapmayan ve koşul koymayan olduğunu anlatır. Beklentisizdir sevgi. Sadece verilir, karşılık istenilmeden. Gerçek sevgi budur. Aslında siz zaten sevgisiniz, bu nedenle sevgi verilmek için düşünülmez, daima her anınızda sizden yansır, ayrım gözetmeksizin her yere yayılır. Aynı bir güneşin, ayrım gözetmeksizin ışığını herkese ve her yere ulaştırması gibi...

Arınabilmenin bir diğer yönü ise ŞARTLANMIŞLIKLARIMIZDAN KURTULMAK, tüm sahiplendiklerimizi bırakmak, onlara karşı sahiplenme içermeyen saf ve karşılıksız bir sevgi besleyebilmek demektir. Bu aynı zamanda kendimizin de özgürleşmesidir, bağımlılıklarımızdan kopmak demektir..

Kendimiz arındıkça, özümüze, gerçek varlığımıza ulaşır ondan gelen rehberliği daima duyar ve onunla bir bütün oluruz. Öz sesin rehberliğinin tam olarak duyulabilmesi ÖZGÜRLÜKtür.Özgürlük ÖZ sesin GÜR çıkmasıdır.Gerçek özgürlük, bizi içsel olarak sürekli zihin aracılığı ile yönlendiren egonun, biz arındıkça bizi yönlendiremez hale gelmesi ve yerini öz varlığımızın sesine bırakmasıdır.
Bu ise bizi gerçek İNSAN olabilmeye götürür. Arınabilmek için kendimizi tanımamız gerekir. Arındıkça kendimizi daha çok tanır ve biliriz..(bu ikili birlikte yürürler..)

Arınmak için ilk adımı atabilmek, arınmanız gereken yönlerinizin olduğunu kabul etmekle olur. Bu konuda arınmamız gereken yanlarımızı bilmek ve kabul etmek, kendimizi yargılamamız, kendimizi sürekli eleştirmemiz anlamına gelmemeli. Bu yaptığımız en önemli hatadır.

Toplumsal ve kültürel olarak sürekli olarak kendimizde hata bulmak ve eleştirmek, hatta daha ileri noktalara kadar götürerek kendi kendimizi cezalandırmak, hatta kendimize kahretmek gibi tutumlar sergilemeye yönlendirilmişizdir. Oysa, başkaları karşısında kendisini sürekli üstün gören bir kişilik egonun hakimiyetinde sayıldığı gibi, sürekli kendisini yeren kişilik de çok yüksek bir egonun ürünüdür. Kendi insani değerini bilemeyen bir bilinç, başkalarının insani değerlerini de göremez, bilemez ve kabul de edemez. Bu toplumsal şartlandırma aslında, toplum egosunun oynadığı büyük bir oyundur ve kişiyi bilinç aşamalarına taşımaktan daha çok, yetersizlik ve değersizlik duygusu ile köreltmeye, sıkıştırmaya ve durdurmaya yöneliktir.
Bu yaklaşımın alçak gönüllülük, veya başkalarına saygı duyma ile bir ilgisi yoktur. Bu aslında içten içe beslenen negatif bir kibir olarak tanımlanabilir. Kendinde hata bulan ve sürekli olarak buna odaklanıp, bunu işleyen kişi, aslında kendi öz değerlerinin farkında olamamış, kendi değerini bilemediği için o değerin dışarıdan kendisine gösterilmesini bekleyen, ve bu beklentilerinin karşılığını alamadığı için, kendini yargılayan, bu şekilde tatmin olan egonun esiridir.

Arınmamız gereken yönlerimiz olduğunu kabul etmemiz, bu yönlerimiz nedeni ile kendimizi yargılamamız demek değil. Kendimizi tüm yönlerimiz ile kucaklayabilmek, arınmamız gereken yönlerimizi ile ilgili olarak farkındalık talep etmek, ve dönüşümü benimsemek, kabul etmek demek. Dönüşüm yargılarla başarılamaz, kendimizi sevgi ile kabul etmekle başarılır. Talep edilen farkındalık ile, kendini tanımak konusunda önerilenler uygulanabilir, ve dönüştürülmesi gereken yönler bu şekilde fark edilebilir. Dönüştürme noktasında, zaten farkındalık yükseldikçe size destek de gelir.
See more

İçinde bulunduğun durumu değiştirmek


İçinde bulunduğun durumu değiştirmek istiyorsan, o durum düzelmeden önce, önce senin kendi duygu ve düşüncelerini değiştirmen gerekiyor.

Hayat da senin düşünce ve duygularını takip ediyor.

Bu yüzden İLK yapman gereken şey: “Burada ve şimdi” mutlu olmak…(Hangi berbat halde, hangi korkunç durumda, hangi kötü şartta olursan ol.)
...
En önce senin duygu ve düşüncelerin değişmeli ki bu haller, durumlar, şartlar da değişebilsin.

Bunu idrak etmek, anlamak çok önemli. Eğer bunu henüz idrak edememişsek, kararlılıkla yaklaşamıyoruz bu duygu ve düşünce değiştirme işlemine.

Genelde bazı önemli hatalar yapıyoruz, geçmişi, geleceği ve bugünü düşünürken:

Mesela, benim için geçmişi düşünmek,

ya eskiden hayatımda olan bir şeye tekrar kavuşmak istemek,
ya hiç hayatımda olmamış bir şeyin artık olmasını istemek,
ya da sevmediğim bir olayın, “keşke” olmamasını istemek şeklinde ve genelde pişmanlık, suçlama veya eleştiri dolu olurdu.
Gelecek günlerin hayali ise,

ya şu an hayatımda olmayan bir şeyin gelecekte olmasını istemek,
ya da şu an sahip olduğum bir şeyi kaybetmekten korkmak şeklinde olurdu.
Bugünümü düşünmek de,

yapmak istediklerimi yapamayışıma hayıflanmak,
olmak istediğim şeyleri olamayışıma hayıflanmak,
sahip olmak istediğim şeylere sahip olamayışıma hayıflanmak şeklinde olurdu.
Oysa ki:

Geçmiş adı üstünde, geçmiş gitmiş.

Geçmiş hakkındaki tek yapabileceğimiz şey, olduğu gibi kabul edip affetmek. Dün gitti ve artık sadece zihnimizde var. Ve biz ne düşünürsek onun hakkında, o da o olacak. Kendi iyiliğimiz için, çekim yasasını lehimize kullanmak için, hakkında iyi düşünmek gerekiyor. Güzel düşünmek gerekiyor.

Gelecek de aynı şekilde, henüz burada değil. O da sadece zihnimizde var. Bugün atacağımız bazı adımlar, ya da geçmişte attığımız bazı adımlar onu şekillendiriyor ama gene de henüz burada değil. Biz ne düşünürsek onun hakkında, o da o olacak. Kendi iyiliğimiz için, çekim yasasını lehimize kullanmak için, hakkında iyi ve güzel şeyler düşünmek gerekiyor.

Peki, diyelim ki geçmiş ve gelecek hakkında iyi ve güzel düşünmeyi başardık.

Ya bugün? Bugün hakkında nasıl başaracağız iyi ve güzel düşünmeyi?

Kabul ederek…

Her ne ise o değiştirmek istediğimiz şey, onu olduğu gibi kabul ederek.

Olduğu gibi severek…

Ne kadar kötü de olsa durum, hakkında iyi, güzel ve avantajlı noktalar bulup, şükrederek…

İşte bu çekim yasasının bizlere açabileceği, bolluk, mutluluk kapısının “olmazsa olmaz” anahtarı.

Her ne olursa olsun içinde bulunduğumuz durum, onu kabul etmek, sevmek ve şükretmek…

İşte çekim yasasının anahtarı.

Sen de bol bol kullan bu anahtarı

18 Nisan 2011 Pazartesi

Kötülük

Sonunda bende kötü oldum.
Sana bir fenalık yaptım.
İçim şimdi daha mı rahat?
Aldım mı intikamı mı yani
Oldu mu?

Artık o da biliyor
Artık herkes herşeyi biliyor.

14 Nisan 2011 Perşembe

SEVGİ TOHUMU SONSUZA KADAR TEKRAR EKİLMELİDİR

Aşkı sıradan şeylerin tutsağı yapmak, onun tutkusunu almak
ve onu sonsuza kadar y...itirmek demektir.
Gerçek sevgi, kimin daha kârlı çıkacağını düşünmeden…
bir insana vermeyi düşünmektir.
Engellere üzerinden aşılacak fırsatlar olarak bakarsak
sadece çözüm bulmakla kalmayız,
kendimizin genel sorun çözme yeteneklerimizi de artırırız.
Sevgi yetişmek için en verimli toprağı sunar bize.
Sevgi, eski yaraları açmak değildir, onları kapatmaktır.
Ayağa kalkıp yaşamaya devam etmek demektir.
Kalp; tutkularımızın yaşadığı yerdir.
Çok narindir, kolayca kırılır ama inanılmaz derecede esnektir.
Kalbi aldatmaya çalışmanın anlamı yoktur.
Onun yaşaması bizim dürüstlüğümüze bağlıdır.
Yaşam; sevgiyle de korkuyla da yürütülse her zaman
bir serüvendir. Korku; yaşamın sınırlandırılmasıdır, hayırdır.
Sevgi; yaşamın özgürlüğe kavuşturulmasıdır. "Evet" deyin.
Derdin ne kadar oturmuş, görünüşün ne kadar umutsuz,
yanlışın ne kadar büyük olduğu hiç fark etmez.
Sevgiyi yeteri derecede anlamak hepsini yok edecektir.
Olgun insan, pek çok yol, pek çok çözüm ve
pek çok sonuç olduğunu bilir. Sevgi kusursuzlukta ısrar etmez.
Ama kim olduğumuz ve nasıl davrandığımız arasındaki
önemli ilişkiyi fark etmemizi gerektirir.
Ne kadar akıllı ya da duyarlı olursa olsun
herkesin yanlışlık yaptığını ve herhalde de yapmaya
devam edeceğini görüp bilmek rahatlatıcı bir şeydir.
O yüzden; neden kusurlarımızı kabul edip,
insan soyuna katılmıyor ve rahatınıza bakmıyorsunuz?
Kendilerine inananlar ve yaşadıkları an'a güvenenler
yaşamı en keyifli bulanlardır. Bunlar, geçmişin pişmanlıklar değil,
anıları depolayacak bir yer olduğunu, geleceğin korku değil,
umutla dolu olması gerektiğini öğrenmişlerdir.
Ve bizim sadece günümüze ihtiyacımız vardır.
Sevmekle geçen bir yaşam; asla sıkıcı olmayacaktır.
“SENİ SEVİYORUM" demekten asla bıkmayın ve sakınmayın.
Sadece kalp için hasat zamanı yoktur.
Sevgi tohumu sonsuza dek yeniden ekilmelidir.

Leo Buscaglia